www.bahtiyar.forumkostenlos.at BAHTiYARIN AiLE PLATFORMUNA HOSGELDiNiZ ! |
|
| Osmanlica - Türkce Sözlük | |
| | |
Autor | Nachricht |
---|
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:19 | |
| tehîrli (A.-T.) gecikmeli. tecîl (A.) [ تأجيل ] geciktirme, erteleme. tecîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek. tecîl etmek geciktirmek, ertelemek. tedîb (A.) [ 1 [ تأدیب .eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma. tedîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak. tedîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak. tediyât (A.) [ تأدیات ] ödemeler. tediye (A.) [ تأدیه ] ödeme. tediye edilmek ödenmek. tediye etmek ödemek. tehîr (A.) [ 1 [ تأخير .geciktirme. 2.gecikme. tehîr edilmek geciktirilmek. tehîr etmek geciktirmek. tekîd (A.) [ تأکيد ] pekiştirme, sağlamlaştırma. tekîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak. telîf (A.) [ 1 [ تأليف .yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma. telîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak. telîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak. telîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak. telîfât (A.) [ تأليفات ] kaleme alınmış eserler. telifbîn (A.-F.) [ تأليف بين ] uzlaştırıcı, birleşirici. telîfkerde (F.) [ تأليف کرده ] biri tarafından kaleme alınmış. tenîs (A.) [ تأنيس ] alıştırma. tesîr (A.) [ 1 [ تأثير .iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki. tesîrât (A.) [ تأثيرات ] etkiler. tesîs (A.) [ 1 [ تأسيس .kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş. tesîs edilmek kurulmak. tesîs etmek kurmak. tesîsât (A.) [ 1 [ تأسيسات .kuruluşlar. 2.düzenek. tevîl (A.) [ تأویل ] başka bir yorum getirme. tevîl etmek başka bir yorum getirmek. teyîd (A.) [ تأیيد ] pekiştirme. teyîd edilmek pekiştirilmek. teyîd etmek pekiştirmek. teâdül (A.) [ تعادل ] denklik. teâkub (A.) [ تعاقب ] birbirini izleme. teâkub etmek birbirini izlemek. teâkud etmek karşılıklı akitleşmek. teâlî (A.) [ تعالی ] yükselme. teâmül (A.) [ 1 [ تعامل .alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime. teâmülât (A.) [ تعاملات ] alışılagelmiş uygulamalar. tearrî (A.) [ 1 [ تعری .arınma. 2.çıplaklaşma. teâruz (A.) [ تعارض ] karşılıklı zıtlık, çelişme. teâruz etmek çelişmek. teârüf (A.) [ 1 [ تعارف .birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme. teâtî (A.) [ تعاطی ] birbirine verme. teâtî edilmek birbirine verilmek. teâvün (A.) [ تعاون ] yardımlaşma. teb (F.) [ 1 [ تب .ateş, hastalık harareti. 2.sıtma. tebîd (A.) [ 1 [ تبعيد .uzaklaştırma. 2.sürgün etme. tebîd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek. tebîd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek. tebaa (A.) [ تبعه ] uyruk, teba. tebâh (F.) [ 1 [ تباه .yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş. tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek. tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek. tebahhur (A.) [ تبخر ] buharlanma. tebahhur (A.) [ 1 [ تبحر .göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma. tebahhur etmek buharlanmak. tebâhkâr (F.) [ تباهکار ] yok eden, mahveden, yıkan. tebahtur (A.) [ تبختر ] kibirlenerek yürüme. tebaiyyet (A.) [ تبعيت ] uyrukluk. tebaiyyeten (A.) [ تبعية ] uyarak. tebâr (F.) [ تبار ] soy. tebâşîr (F.) [ تباشير ] tebeşir. tebâüd (A.) [ تباعد ] uzaklaşma. tebâüd etmek uzaklaşmak. tebâyün (A.) [ تباین ] zıtlık, aykırılık. tebcîl (A.) [ تبجيل ] ululama. tebcîl edilmek ululanmak. tebcîl etmek ululamak. tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama. tebdîl (A.) [ تبدیل ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik. tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek. tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek. tebdîl olmak dönüşmek. tebdîlen (A.) [ 1 [ تبدیلا .değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek, dönüştürülerek. tebea (A.) [ تبعه ] tebalar, uyruklar. tebean (A.) [ تبعا ] uyarak. tebeddül (A.) [ تبدل ] değişim. tebeddül etmek değişmek. tebeddülât (A.) [ تبدلات ] değişimler, değişiklikler. tebellüğ (A.) [ تبلغ ] alma. tebellüğ etmek bizzat almak. teber (F.) [ تبر ] balta. teberdâr (F.) [ تبردار ] baltacı. teberrâ (A.) [ تبرا ] uzak durma. teberru (A.) [ تبرع ] bağış. teberruan (A.) [ تبرعا ] bağışlayarak. teberruât (A.) [ تبرعات ] bağışlar. teberrüd (A.) [ تبرد ] soğuma. teberrüd etmek soğumak. teberrük (A.) [ تبرک ] mübarek görme, kutlu sayma. teberrüken (A.) [ تبرکا ] mübarek görerek,uğur sayarak. teberzin (F.) [ تبرزین ] savaş baltası. tebessüm (A.) [ تبسم ] gülümseme. tebessüm etmek gülümsemek. tebettül (A.) [ تبتل ] köşesine çekilme. tebettül etmek köşesine çekilmek. tebevvül (A.) [ تبول ] idrar yapma, işeme. tebeyyün (A.) [ تبين ] ortaya çıkma, anlaşılma. tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak. tebhâl (A.) [ تبخال ] uçuk. tebhîr (A.) [ تبخير ] buharlaştırma. teblerze (F.) [ تب لرزه ] sıtma nöbeti. teblîğ (A.) [ 1 [ تبليغ .bildiri. 2.yetiştirme. teblîğât (A.) [ تبليغات ] bildiriler. tebrîd (A.) [ تبرید ] soğutma. tebrie (A.) [ تبرئه ] arındırma, temize çıkarma. tebrie etmek temize çıkarmak. tebrîk (A.) [ تبریک ] kutlama. tebrîk edilmek kutlanmak. tebrîk etmek kutlamak. tebrîkât (A.) [ تبریکات ] kutlamalar. tebrîkname (A.-F.) [ تبریک نامه ] kutlama yazısı. tebşîr (A.) [ تبشير ] müjdeleme. tebşîr etmek müjdelemek. tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak. tebyîz etmek temize çekmek. tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:26 | |
| tecâhül (A.) [ تجاهل ] bilmezlikten gelme. tecârib (A.) [ تجارب ] tecrübeler, denemeler. tecâsür (A.) [ تجاسر ] yüreklenme. tecâvüz (A.) [ 1 [ تجاوز .haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme. tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek. tecavüzkâr (A.-F.) [ 1 [ تجاوزکار .sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden. tecdîd (A.) [ 1 [ تجدید .yenileme. 2.yenilenme. tecdîd edilmek yenilenmek. tecdîd etmek yenilemek. tecdîd olunmak yinelenmek. teceddüd (A.) [ تجدد ] yenilenme, yenilik. teceddüdât (A.) [ تجددات ] yenilenmeler, yenilikler. tecellî (A.) [ 1 [ تجلی .görünme, ortaya çıkma. 2.kader. tecellî etmek görünmek. tecellîgâh (A.-F.) [ تجليگاه ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri. tecemmu (A.) [ تجمع ] toplanma, bir araya gelme. tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek. tecemmül (A.) [ تجمل ] süslenme. tecennün (A.) [ تجنن ] cinnet geçirme. tecerru (A.) [ تجرع ] yudumlama. tecerru etmek yudumlamak. tecerrüd (A.) [ 1 [ تجرد .bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma. tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak. tecessüm (A.) [ تجسم ] cisimleşme, şekillenme. tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak. tecessüs (A.) [ 1 [ تجسس .araştırma. 2.merak. tecessüs etmek araştırmak. tecessüskâr (A.-F.) [ تجسسکار ] meraklı, mütecessis. tecevvüf (A.) [ تجوف ] kofluk. tecezzî (A.) [ تجزی ] bölünme, parçalanma, ayrışma. techîl (A.) [ تجهيل ] bilgisizliğini çıkarma. techîz (A.) [ تجهيز ] donatım. techîz edilmek donatılmak. techîz etmek donatmak. techîzât (A.) [ تجهيزات ] donatım. tecnîs (A.) [ تجنيس ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma. tecribe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim. tecribî (A.) [ تجربی ] deneysel, tecrübî. tecrîd (A.) [ تجرید ] soyutlama. tecrîd edilmek soyutlanmak. tecrîd etmek soyutlamak. tecrîden (A.) [ تجریدا ] soyutlayarak. tecrübe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim. tecrübe edilmek denenmek, sınanmak. tecrübe etmek denemek, sınamak. tecvîd (A.) [ تجوید ] Kurânı usûlüne göre okuma. tecvîz (A.) [ 1 [ تجویز .uygun görme. 2.izin verme. teczie (A.) [ تجزئه ] parçalara ayırma, bölme. teczîr (A.) [ تجذیر ] karekök alma. tecziye (A.) [ تجزیه ] cezalandırma. tecziye edilmek cezalandırılmak. tecziye etmek cezalandırmak. tecziye olunmak cezalandırılmak. tedâbir (A.) [ تدابير ] çareler, tedbirler. tedâfü (A.) [ تدافع ] savunma. tedâfüî (A.) [ تدافعی ] savunma ile ilgili. tedâhül (A.) [ 1 [ تداخل .karışma. 2.yığılışma. tedâî (A.) [ تداعی ] çağrışım. tedarikât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar. tedârukât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar. tedârük (A.) [ تدارک ] hazırlama, temin etme. tedâvül (A.) [ تداول ] dolaşım. tedbîr (A.) [ تدبير ] çare, önlem. tedbîrülmenzil (A.) [ تدبيرالمنزل ] ekonomi. tedennî (A.) [ تدنی ] gerileme, alçalma, düşüş. tedennî etmek gerilemek, alçalmak. tederrüs (A.) [ تدرس ] ders alma. tedfîn (A.) [ تدفين ] gömme. tedfîn edilmek gömülmek. tedfîn etmek gömmek. tedhîn (A.) [ 1 [ تدخين .dumanlama. 2.tütsüleme. tedhîn (A.) [ تدهين ] yağ sürme. tedhîş (A.) [ تدهيش ] dehşet salma, dehşete düşürme. tedkîk (A.) [ تدقيق ] inceleme, tetkik. tedkîk edilmek incelenmek. tedkîk etmek incelemek. tedkîk olunmak incelenmek. tedkîkât (A.) [ تدقيقات ] incelemeler, tetkikler. tedrîcen (A.) [ تدریجا ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş. tedrîcî (A.) [ تدریجی ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe. tedrîs (A.) [ تدریس ] ders verme. tedrîs etmek ders vermek. tedrîsât (A.) [ تدریسات ] öğretim. tedvîn edilmek kitap haline getirilmek. tedvîr (A.) [ 1 [ تدویر .döndürme. 2.idare etme. tedviye etmek ilaç vermek. teeddüb (A.) [ تأدب ] utanma, terbiye ile çekinme. teeddüb etmek utanmak. teeddüben (A.) [ تأدبا ] terbiye ile çekinerek, utanarak. teehhül (A.) [ 1 [ تأهل .evlenme. 2.evcilleşme. teehhül etmek evlenmek. teehhür (A.) [ تأخر ] gecikme. teehhür etmek gecikmek. teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek. teemmül (A.) [ تأمل ] enikonu düşünme. teemmül etmek enikonu düşünmek. teennî (A.) [ 1 [ تأنی .yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme. teessüf (A.) [ تأسف ] üzülme, hayıflanma. teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak. teessür (A.) [ 1 [ تأثر .üzülme, üzüntü. 2.etkilenme. teessüs (A.) [ تأسس ] kurulma. teessüs etmek kurulmak. teeyyüd etmek pekişmek. tefahhur (A.) [ تفخر ] şişinme, övünme. tefahhus (A.) [ تفحص ] derinlemesine araştırma. tefâhür (A.) [ تفاخر ] övünme. tefakkud (A.) [ تفقد ] arkasını arayıp sorma. tefâsîl (A.) [ تفاصيل ] ayrıntılar. tefâsîr (A.) [ تفاسير ] tefsirler, yorumlar. tefâvüt (A.) [ تفاوت ] farklılık. tefavvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük. tefazzul (A.) [ تفضل ] üstünlük taslama. tefeül (A.) [ 1 [ تفأل .fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma. tefeül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak. tefehhüm (A.) [ تفهم ] anlama. tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak. tefekkür (A.) [ تفکر ] düşünme, kafa yorma. tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak. tefekkürât (A.) [ تفکرات ] düşünmeler, düşünceler. tefelsüf (A.) [ تفلسف ] felsefe yapma. teferruât (A.) [ تفرعات ] ayrıntılar. teferrüc (A.) [ تفرج ] gezinti. teferrücgâh (A.-F.) [ تفرجگاه ] gezinti yeri. teferrüd (A.) [ 1 [ تفرد .yalnızlık. 2.benzersizlik. tefessüh (A.) [ تفسخ ] çürüme, çürüyerek dağılma. tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak. tefevvuh (A.) [ تفوه ] dile getirme. tefevvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük. tefhîm (A.) [ تفخيم ] yüceltme, ululama. tefhîm (A.) [ تفهيم ] anlatma. tefhîm etmek anlatmak. tefrîh (A.) [ تفریح ] ferahlık verme. tefrîk (A.) [ تفریق ] ayırma, ayırdetme. tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek. tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek. tefrîk olunmak ayrılmak. tefrika (A.) [ 1 [ تفرقه .bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama. tefriş (A.) [ تفریش ] döşeme. tefriş edilmek döşenmek. tefriş etmek döşemek. tefrişat (A.) [ تفریشات ] döşemeler. tefrît (A.) [ تفریط ] aşırılık. tefsir (A.) [ تفسير ] yorum. tefsir edilmek yorumlanmak. tefsir etmek yorumlamak. tefsirât (A.) [ تفسيرات ] yorumlar. tefte (F.) [ تفته ] kızgın. teftîn (A.) [ 1 [ تفتين .fitne sokma. 2.meftun etme. teftiş (A.) [ تفتيش ] denetleme. teftiş edilmek denetlenmek. teftiş etmek denetlemek. tefviz (A.) [ 1 [ تفویض .birine bırakma. 2.ihale etme. tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek. tegaddî etmek beslenmek. tegafül (A.) [ تغافل ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme. tegafül etmek anlamazlıktan gelmek. tegayür (A.) [ تغایر ] zıtlık. tegayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma. tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak. tegazzî etmek beslenmek. tegazzül (A.) [ تغزل ] gazel söyleme. teh (F.) [ ته ] dip. tehâcî (A.) [ تهاجی ] hicivleşme. tehâcüm (A.) [ 1 [ تهاجم .saldırı. 2.üşüşme. tehâcüm etmek üşüşmek. tehallüf (A.) [ تخلف ] uygunsuzluk, uymama. tehallüs (A.) [ تخلص ] mahlas kullanma. tehâlüf (A.) [ 1 [ تخالف .uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık. tehâlük (A.) [ تهالک ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme. tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme. tehâşî (A.) [ تحاشی ] çekinme. tehâvün (A.) [ تهاون ] hafife alma. tehcîr (A.) [ تهجير ] göçe zorlama, göç ettirme. tehcîr etmek göç ettirmek. tehdîd (A.) [ تهدید ] gözdağı. tehdîd edilmek gözdağı verilmek. tehdîd etmek gözdağı vermek. tehdîdâmîz (A.-F.) [ تهدید آميز ] gözdağı vererek, tehdit edici. tehdîden (A.) [ تهدیدا ] gözdağı vererek tehdit ederek. tehdîdkâr (A.-F.) [ تهدیدکار ] gözdağı verici, tehdit edici. tehdîdkârâne (A.-F.) [ تهدیدکارانه ] tehdit ederek. teheccî (A.) [ تهجی ] heceleme. teheccî etmek hecelemek. tehevvu (A.) [ تهوع ] kusma. tehevvu etmek kusmak. tehevvür (A.) [ تهور ] küplere binme, köpürme. tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek. teheyyüc (A.) [ تهيج ] heyecanlanma. tehî (F.) [ 1 [ تهی .boş. 2.anlamsız, yararsız. tehîdest (F.) [ 1 [ تهی دست .yoksul. 2.eli boş. tehîdestî (F.) [ 1 [ تهيدستی .yoksulluk. 2.eli boşluk. tehîmağz (F.) [ تهی مغز ] samankafalı, boşkafalı. tehîmiyân (F.) [ 1 [ تهی ميان .içi boş. 2.kof. tehiyye (A.) [ تهيه ] hazırlama. tehiyye edilmek hazırlanmak. tehiyye etmek hazırlamak. tehniyet (A.) [ تهنيت ] kutlama. tehyie (A.) [ تهيئه ] hazırlama. tehzîb (A.) [ تهذیب ] süsleme. tehzîl (A.) [ تهزیل ] alaya alış. tehzîz (A.) [ تهزیز ] titretme. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:28 | |
| tekabül (A.) [ تقابل ] karşılama. tekabül etmek karşılamak. tekâlîf (A.) [ 1 [ تکاليف .öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler. tekâmül (A.) [ 1 [ تکامل .olgunlaşma. 2.evrim. tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek. tekâpu (F.) [ 1 [ تکاپو .telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk. tekârîr (A.) [ تقاریر ] önergeler. tekârub (A.) [ تقارب ] yakınlaşma. tekâsüf (A.) [ 1 [ تکاثف .yoğunlaşma. 2.koyulaşma. tekâsüf etmek yoğunlaşmak. tekâsül (A.) [ تکاسل ] üşengeçlik, tembellik. tekâsür (A.) [ تکاثر ] çoğalma. tekâtu (A.) [ تقاطع ] kesişme. tekâüd (A.) [ تقاعد ] emeklilik. tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak. tekâüdiye (A.) [ تقاعدیه ] emekli aylığı. tekâvîm (A.) [ تقاویم ] takvimler. tekâyâ (A.) [ تکایا ] tekkeler. tekbîr (A.) [ تکبير ] Allahuekber deme. tekbîr getirmek Allahuekber demek. tekdîr (A.) [ 1 [ تکدیر .azarlama. 2.bulandırma. tekebbür (A.) [ تکبر ] büyüklük taslama. tekeffül (A.) [ تکفل ] kefil olma. tekeffül etmek kefil olmak. tekellüm (A.) [ تکلم ] konuşma. tekemmül (A.) [ 1 [ تکمل .tamamlanma. 2.olgunlaşma. tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak. tekerrür (A.) [ تکرر ] tekrarlanma. tekerrür etmek tekrarlanmak. tekessur (A.) [ تکسر ] kırılma. tekessür (A.) [ تکثر ] çoğalma. tekevvün (A.) [ تکون ] oluşum, oluşma. tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak. tekevvünât (A.) [ تکونات ] oluşumlar, oluşmalar. tekeyyüf (A.) [ تکيف ] keyiflenme. tekfîl (A.) [ تکفيل ] kefil etme, kefil gösterme. tekfîn (A.) [ تکفين ] kefenleme. tekfîr (A.) [ تکفير ] kafirlikle suçlama. teklîf (A.) [ 1 [ تکليف .öneri. 2.vergi. teklîfât (A.) [ تکليفات ] öneriler. tekmîl (A.) [ 1 [ تکميل .tamamlama. 2.bütün, tüm. tekmile (A.) [ تکمله ] ek. tekrâr (A.) [ تکرار ] yine. tekrâren (A.) [ تکرارا ] tekrar tekrar. tekrîm (A.) [ تکریم ] saygı gösterme. tekrîr (A.) [ تکریر ] tekrarlama. teksîf (A.) [ 1 [ تکثيف .yoğunlaştırma. 2.toplama. teksîf etmek yoğunlaştırmak. teksîr (A.) [ تکثير ] çoğaltma. teksîr edilmek çoğaltılmak. teksîr etmek çoğaltmak. tekvîn (A.) [ تکوین ] yaratma, var etme. tekye (A.) [ تکيه ] tekke. tekzîb (A.) [ تکذیب ] yalanlama. tekzîb edilmek yalanlanmak. tekzîb etmek yalanlamak. telîn (A.) [ تلعين ] lanetleme. telîn edilmek lanetlenmek. telîn etmek lanetlemek. telâfî (A.) [ تلافی ] zarar karşılama. telâkî (A.) [ تلاقی ] buluşma, görüşme. telakkî (A.) [ تلقی ] anlayış, görüş, değerlendirme. telakkî etmek anlamak, değerlendirmek. telakkiyât (A.) [ تلقيات ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler. telâmîz (A.) [ تلاميذ ] öğrenciler. telâsuk (A.) [ تلاصق ] bitişme, yapışma. telâşî (A.) [ تلاشی ] dağılma. telattuf (A.) [ تلطف ] yumuşak davranma. telâtum (A.) [ تلاطم ] çalkantı. telbîs (A.) [ تلبيس ] hile yaparak aldatma. tele (A.) [ تله ] kapan, tuzak. telelu (A.) [ تلألؤ ] ışıldama. telebbüs (A.) [ تلبس ] giyinme. telef (A.) [ 1 [ تلف .ölme. 2.boşa gitme. telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek. telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek. telefât (A.) [ تلفات ] can kaybı, ölümler. telehhüf (A.) [ تلهف ] yanıp yakılma. telemmüz (A.) [ تلمذ ] öğrencilik. telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek. televvün (A.) [ تلون ] yanardönerlik. telh (F.) [ تلخ ] acı. telhîs (A.) [ 1 [ تلخيص .kısaltma. 2.özetleme. telhîs etmek özetlemek. telhîsen (A.) [ تلخيصا ] özetle. telhkâm (F.) [ تلخکام ] üzgün, acılı. telkârî (T.-F.) [ تل کاری ] gümüş işleme. telkîh (A.) [ تلقيح ] aşılama. telkîn (A.) [ تلقين ] öğretme, kulağına anlatma. telkînî (A.) [ تلقينی ] telkine dayalı. tell (A.) [ تل ] tepe, sırt. telmîh (A.) [ تلميح ] gönderme, îmâlı anlatma. telmîhât (A.) [ تلميحات ] göndermeler, îmâlı anlatmalar.. telmîhen (A.) [ تلميحا ] göndermede bulunarak. telvîn (A.) [ تلوین ] boyama. telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz. temâdî (A.) [ تمادی ] uzama, sürme. temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek. temâs (A.) [ تماس ] dokunma. temâs etmek dokunmak. temâsîl (A.) [ 1 [ تماثيل .resimler. 2.semboller. temâsül (A.) [ تماثل ] benzeşme. temâşâ (F.) [ تماشا ] seyretme. temâşâ etmek seyretmek. temaşagâh (F.) [ تماشاگاه ] seyir yeri. temâyül (A.) [ تمایل ] eğilim. temâyülât (A.) [ تمایلات ] eğilimler. temâyüz (A.) [ تمایز ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık. temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek. temcîd (A.) [ تمجيد ] ululama. temdîd (A.) [ 1 [ تمدید .uzatma. 2.süre uzatma. temdîd edilmek uzatılmak. temdîd etmek uzatmak. temeddün (A.) [ تمدن ] uygarlık. temeddün eylemek uygarlaşmak. temekkün (A.) [ تمکن ] yerleşme. temelluk (A.) [ تملق ] yaltaklanma. temellük (A.) [ تملک ] mülk edinme. temellük etmek mülk edinmek. temennî (A.) [ تمنی ] istek, arzu. temennî edilmek arzu edilmek. temennî etmek arzu etmek. temerküz (A.) [ تمرکز ] toplanma, yığılışma. temerküz etmek toplanmak, yığılışmak. temerrüd (A.) [ تمرد ] dikbaşlılık, direniş. temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek. temeshur (A.) [ تمسخر ] maskaralık. temeshur etmek maskaralık etmek. temessüh etmek şekil değiştirmek. temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak. temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek. temettü (A.) [ تمتع ] kazanç, kâr. temevvüc (A.) [ تموج ] dalgalanma. temevvüc etmek dalgalanmak. temevvül (A.) [ تمول ] zenginlik. temeyyüz (A.) [ تميز ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma. temeyyüz etmek kendini göstermek. temhîl etmek süre tanımak. temîn (A.) [ 1 [ تأمين .gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma. 3.emin kılma, güvence verme. temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin kılınmak. temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak. temînât (A.) [ تأمينات ] güvence parası. temînen (A.) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek. temkîn (A.) [ 1 [ تمکين .ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık. temlîk (A.) [ تمليک ] mülk verme, mülk edindirme. temr (A.) [ تمر ] hurma. temrîn (A.) [ تمرین ] alıştırma, egzersiz. temsîl (A.) [ 1 [ تمثيل .tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:29 | |
| temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları. temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme. ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz. tenaum (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama. tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri sık sık kullanma. tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme. tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma. tenâkus etmek eksilmek, azalmak. tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki. tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati. tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün. tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma. tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı. tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü. tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş. tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili. tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm. tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri. tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik. tenbân (F.) [ تنبان ] don. tenbel (F.) [ تنبل ] tembel. tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih. tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek. tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek. tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler. tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı. tene (F.) [ تنه ] gövde. tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım. tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme. tenebbüt etmek bitmek, yeşermek. teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme. teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek. teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma. teneffüs edilmek soluk alınmak. teneffüs etmek soluk almak. tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek. tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik. tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma. tenevvür etmek aydınlanmak. tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti. tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek. tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük. tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle. teng (F.) [ تنگ ] dar. tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul. tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer. tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri. tenkîd edilmek eleştirilmek. tenkîd etmek eleştirmek. tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler. tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama. tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma. tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme. tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler. tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma. tenmiye etmek geliştirmek, artırmak. tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın. tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi. tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün. tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme. tensîb edilmek uygun görülmek. tensîb etmek uygun görmek. tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme. tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme. tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması. tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma. tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma. tenvîr etmek aydınlatmak. tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama. tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak. tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim. tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim. tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak. ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak. terîb (A.) [ ترعيب ] korkutma. terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma. terâfuk etmek birbirine yardım etmek. terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme. terahhum etmek acımak, merhamet etmek. terahhum kılmak acımak, merhamet etmek. terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme. terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı. terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler. terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma. terâküm etmek birikmek, yığılmak. terâküm ettirmek biriktirmek. terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı. terâzû (F.) [ ترازو ] terazi. terbî (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün. terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma. terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel. terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri. tercî (A.) [ ترجيع ] geri çevirme. tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme. tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren. terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz. terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme. terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma. terdîf eylemek eklemek. tereddî etmek soysuzlaşmak. tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme. tereddüd etmek ikirciklenmek. tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları. terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim. terekküb etmek oluşmak. terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar. terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme. terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek. teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma. teressüb etmek tortulanmak. tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı. terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek. terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek. terfî (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme. terfî etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme. terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme. terfîk etmek ayak uydurmak. tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma. tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak. terhîb etmek gözünü korkutmak. terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma. terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma. terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma. terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek. terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak. terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek. terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak. terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip. terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği. termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım. termîm edilmek onarılmak. termîm etmek onarmak. termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar. ters (F.) [ ترس ] korku. tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan. tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak. tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar. tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan. tersî (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma. tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma. tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme. tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek. tersîm etmek resimlemek, resmetmek. tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç. tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme. tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek. tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek. tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler. terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe. tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma. terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap. terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma. terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme. terzîl edilmek rezil edilmek. terzîl etmek rezil etmek. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:30 | |
| tesîd (A.) [ تسعيد ] kutlama. tesîd edilmek kutlanmak. tesîd etmek kutlamak. tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı. tesâdüf edilmek rastlanmak. tesâdüf etmek rastlamak. tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele. tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele. tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma. tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak. tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme. tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü. tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü. tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü. tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü. tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar. tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma. tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma. tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik. tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler. tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih. tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama. tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek. tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek. tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme. tescîl edilmek sicile kaydedilmek. tescîl etmek sicile kaydetmek. tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama. tesellî (A.) [ تسلی ] avutma. tesellî vermek avutmak. tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren. tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma. tesellüm etmek teslim almak. teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme. tesettür (A.) [ تستر ] örtünme. teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma. teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma. teshîl etmek kolaylaştırmak. teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar. teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme. teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme. teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme. teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek. teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek. teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma. teslîh edilmek silahlandırılmak. teslîh etmek silahlandırmak. teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama. teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme. tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme. tesmîm edilmek zehirlenmek. tesmîm etmek zehirlemek. tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma. tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek. tesmiye etmek adlandırmak, demek. tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek. tesrî (A.) [ تسریع ] hızlandırma. tesrî edilmek hızlandırılmak. tesrî etmek hızlandırmak. tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma. tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma. tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap katılmak. tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak. teşaşu (A.) [ تشعشع ] ışıma. teşaub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma. teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme. teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme. teşbîh edilmek benzetilmek. teşbîh etmek benzetmek. teşcî (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme. teşcî edilmek yüreklendirilmek. teşcî etmek yüreklendirmek. teşcîr etmek ağaçlandırmak. teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma. teşdîd etmek şiddetlendirmek. teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim. teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak. teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler. teşeccür etmek ağaçlaşmak. teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum. teşekkül etmek oluşmak. teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler. teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm. teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme. teşerrüf etmek şereflenmek. teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık. teşeyyu (A.) [ تشيع ] şiîlik. teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme. teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme. teşhîr edilmek sergilenmek. teşhîr etmek sergilemek. teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı. teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak. teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak. teşhîs olunmak. ayırt edilmek. teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma. teşkîl edilmek kurulmak. teşkîl etmek oluşturmak. teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış. teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan. teşrî (A.) [ تشریع ] yasa koyma. teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme. teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol. teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi. teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi. teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak. teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası. teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme. teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim. teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım. teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme. teşvîk edilmek şevklendirilmek. teşvîk etmek şevklendirmek. teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler. teşyî (A.) [ تشييع ] uğurlama. teşyî edilmek uğurlanmak. teşyî etmek uğurlamak. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:31 | |
| tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme. tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek. tetebbu (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme. tetebbu etmek incelemek. tetebuât (A.) [ تتبعات ] incelemeler. tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek. tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme. tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı. tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma. tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme. tevakku (A.) [ توقع ] beklenti. tevakkuf (A.) [ توقف ] durma. tevakkuf etmek durmak. tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme. tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek. tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü. tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler. tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma. tevârüs etmek miras almak. tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti. tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük. tevâzün (A.) [ توازن ] denklik. tevbe (A.) [ توبه ] tövbe. tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar. tevbîh olunmak azarlanmak. tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme. tevdî (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme. tevdî etmek bırakmak. teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme. teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek. tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi. tevellüd etmek doğmak. teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma. teverrüm etmek şişmek. tevessü (A.) [ توسع ] genişleme. tevessü etmek genişlemek. tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma. tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak. tevezzü (A.) [ توزع ] dağılım. tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak. tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme. tevhîd edilmek birleştirilmek. tevhîd etmek birleştirmek. tevhit etmek bk. tevhîd etmek. tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama. tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak. tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak. tevkîl etmek vekil bırakmak. tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme. tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek. tevsî etmek genişletmek. tevsî (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme. tevsî edilmek genişletilmek. tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma. tevsîk edilmek belgelendirilmek. tevsîk etmek belgelendirmek. tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma. tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı. tevzî (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma. tevzî edilmek dağıtılmak. tevzî etmek dağıtmak. teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık. teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma. tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki. tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme. tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek. tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler. tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma. tezâyüd etmek artmak, çoğalmak. tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma. tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı. tezerv (F.) [ تذرو ] sülün. tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme. tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme. tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama. tezkâr eylemek hatırlatmak. tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma. tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek. tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek. tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme. tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme. tezvîc etmek evlendirmek. tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk. tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma. tezyîd etmek arttırmak. tezyîd olunmak arttırılmak. tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme. tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek. tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler. tıbb (A.) [ طب ] tıp. tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili. tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu. tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk. tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu. tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız. tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi. tıraş (F.) [ تراش ] tıraş. tıynet (A.) [ طينت ] mizaç. tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz. tîb (A.) [ طيب ] güzel koku. ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri. tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç. tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kurân okuma. tilâvet etmek usûlüne göre Kurân okumak. tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci. tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar. tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi. timsâh (A.) [ تمساح ] timsah. timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol. timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik. tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği. tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı. tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak. tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu. tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu. tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak. tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon. tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu. tisa (A.) [ تسعه ] dokuz. tisîn (A.) [ تسعين ] doksan. tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta. tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez. tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap. töhmet (A.) [ تهمت ] suç. tume (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat. tûde (F.) [ توده ] yığın. tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler. tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit. tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik. tuffah (A.) [ تفاح ] elma. tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh! tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk. tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı. tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın. tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç. tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye. tuhm (F.) [ تخم ] tohum. tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam. tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna. tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler. tulû (A.) [ طلوع ] doğuş. tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar. tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı. tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı. turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey. turre (A.) [ طره ] saç lülesi. turş (F.) [ ترش ] ekşi. turuk (A.) [ طرق ] yollar. turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu. tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at. tûşe (F.) [ توشه ] azık. tût (F.) [ توت ] dut. tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu. tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar. tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar. tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler. tükme (F.) [ تکمه ] düğme. tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek. tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli. tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga. tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı. türâb (A.) [ تراب ] toprak. türb (F.) [ ترب ] turp. türbet (F.) [ تربت ] türbe. türk 1.Türk. 2.güzel. türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller. türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji. türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama. türrehe (A.) [ ترهه ] zırva. türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu. türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı. tüvân (F.) [ توان ] güç. tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü. tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:32 | |
| -U-
ucûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey. ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk. ubûr (A.) [ عبور ] geçiş. ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme. ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud. ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı. udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme. udûl etmek vazgeçmek. ufuk (A.) [ افق ] ufuk. ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku. uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk. uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer. uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili. uht (A.) [ اخت ] kızkardeş. uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik. ukâb (A.) [ عقاب ] kartal. ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri. ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret. ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun. ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar. ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza. ukûbet bulmak cezalandırılmak. ukûd (A.) [ عقود ] akitler. ukûl (A.) [ عقول ] akıllar. ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci. ulemâ (A.) [ علما ] bilginler. ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı. ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık. ulûm (A.) [ علوم ] ilimler. ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber. ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri. ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah. ulüvv (A.) [ علو ] yücelik. ulvî (A.) [ علوی ] yüce. ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst. umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip. umk (A.) [ عمق ] derinlik. ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler. ummân (A.) [ عمان ] okyanus. umran (A.) [ عمران ] bayındırlık. umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm. umûmen (A.) [ عموما ] genellikle. umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev. umûmî (A.) [ عمومی ] genel. umûmîleşmek genelleşmek. umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik. umûmiyyetle (A.-T.) genellikle. umûr (A.) [ امور ] işler. unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet. unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla. unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi. unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek. unnâb (A.) [ عناب ] hünnap. unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk. urefâ (A.) [ عرفا ] arifler. urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma. urûc etmek yükselmek, göklere ağmak. urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar. urve (A.) [ عروه ] kulp. uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan. usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu. usr (A.) [ عسر ] güçlük. usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk. ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji. ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik. usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod. usûlî (A.) [ اصولی ] metodik. uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar. utrûş (A.) [ اطروش ] sağır. utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat. uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar. uyûn (A.) [ عيون ] gözler. uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme. uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri. uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi. uzletgüzin olmak köşesine çekilmek. uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük. uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık. uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık. uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye. uzvî (A.) [ عضوی ] organik. uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik. uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:32 | |
| -Ü-
übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk. übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık. ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para. ücûr (A.) [ اجور ] ücretler. ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler. üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler. üfûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon. üfûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel. üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı. üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar. üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka. üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm. ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka. ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma. ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak. ümem (A.) [ امم ] ümmetler. ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler. ümerâ (A.) [ امرا ] emirler. ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut. ümîd etmek umutlanmak. ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici. ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme. ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli. ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma. ümm (A.) [ ام ] anne, ana. ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar. ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar. ümmîd (F.) [ اميد ] ümit. ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen. ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke. ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz. ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke. ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma. ünâs (A.) [ اناس ] halk. ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar. üns (A.) [ انس ] alışma. ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma. ünsiyyet kesb etmek alışmak. ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik. ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval. üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma. üsbû (A.) [ اسبوع ] hafta. üsbûî (A.) [ اسبوعی ] haftalık. üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler. üskuf (A.) [ اسقف ] papaz. üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı. üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas. üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel. üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta. üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca. üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık. üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı. üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz. üstühan (F.) [ استخوان ] kemik. üstüre (F.) [ استره ] ustura. üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir. üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir. üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik. üştür (F.) [ اشتر ] deve. üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci. üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci. üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni. üzn (A.) [ اذن ] kulak. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:34 | |
| -V-
vad (A.) [ وعد ] vaat. vad edilmek vaat edilmek. vad etmek vaat etmek. vaz (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt. vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı. vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar. vâcib (A.) [ واجب ] gerekli. vâcib olmak gerekmek. vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar. vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan. vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken. vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı. vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren. vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan. vâfir (A.) [ وافر ] bol. vâh (A.) [ واه ] vah, yazık. vâha (A.) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan. vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum. vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun. vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah. vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrının birliği ile ilgili. vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrının tekliği. vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik. vâhî (A.) [ واهی ] yararsız. vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane. vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik. vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç. vahş (A.) [ وحش ] yabanıl. vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku. vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan. vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız. vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız. vahy (A.) [ وحی ] vahiy. vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden. vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş. vaka (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş. vakanüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı. vakanüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları. vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık. vakâyi (A.) [ وقایع ] olaylar. vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama. vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama. vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak. vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi. vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek. vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar. vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek. vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan. vâki olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak. vakiyye (A.) [ وقيه ] okka. vakt (A.) [ وقت ] vakit. vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] diği zaman. vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı. vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla. vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce. vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi. vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer. vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran. vâlide (A.) [ والده ] anne, ana. vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa. vâlih (A.) [ واله ] şaşkın. vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler. vâm (F.) [ وام ] borç. vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu. vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı. vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu. vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer. varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka. varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak. varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not. vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak. vârî (F.) [ واری ] gibi. vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.sözkonusu. vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir. vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen. vâris (A.) [ وارث ] mirasçı. varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike. vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı. vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı. vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama. vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta. vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü. vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen. vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak. vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet. vâsi (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol. vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet. vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu. vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama. vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden. vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran. vatan (A.) [ وطن ] yurt. vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş. vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili. vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever. vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce. vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık. vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak. vâye (F.) [ وایه ] kısmet. vaz (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum. vaz -ı haml [ وضع حمل ] doğum. vaz -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum. vaz -ı yed [ وضع ید ] el koyma. vaz -ı yed edilmek el konulmak. vaz -ı yed etmek el koymak. vaz etmek koymak. vazan (A.) [ وضعا ] konumu bakımından. vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler. vâzı (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı. vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net. vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak. vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi. vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev. vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli. vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün. vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum. vebâl (A.) [ وبال ] günah. vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği. vecd (A.) [ وجد ] coşku. vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran. vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey. veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf. vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev. vecîz (A.) [ وجيز ] özlü. vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş. vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma. vedâyi (A.) [ ودایع ] emanetler. vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet. vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme. vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek. vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı. vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı. vefât (A.) [ وفات ] ölüm. vefât etmek ölmek. vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler. vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun. vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka. vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:34 | |
| veh (F.-A.) [ وه ] vah. vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi. vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi. vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et. vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı. vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik. vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler. vehim (A.) [ وهم ] kuruntu. vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın. vehm (A.) [ وهم ] kuruntu. vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş. vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu. veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde. vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık. vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık. vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak. vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi. vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam. vekâyi (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar. vekısalâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla. vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan. velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü. velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite. velev (A.) [ ولو ] olsa da. velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası. velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan. velî (F.) [ ولی ] ama, fakat. velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht. velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak. velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak. velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün. velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken. velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı. verâ (A.) [ ورا ] öte. verâset (A.) [ وراثت ] varislik. verd (A.) [ ورد ] gül. verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz. verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar. verîd (A.) [ ورید ] toplardamar. vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler. vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler. vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar. vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık. vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler. vesîka (A.) [ وثيقه ] belge. vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol. vesme (A.) [ وسمه ] rastık. vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu. veş (F.) [ وش ] gibi. veşak (A.) [ وشق ] vaşak. veted (A.) [ وتد ] kazık. veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli. vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol. veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun. vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler. vezân (F.) [ وزان ] esen. vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik. vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi. vezn (A.) [ وزن ] ağırlık. vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi. veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi. vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı. vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze. vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu. vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından. vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk. vikâye (A.) [ وقایه ] koruma. vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak. vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü. vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler. vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler. vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe. vîrân etmek yıkmak, harap etmek. vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak. vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina. vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık. vird (A.) [ ورد ] dua. vird etmek dua etmek. visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma. visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat. vufûr (A.) [ وفور ] bolluk. vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları. vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek. vukû (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme. vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar. vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma. vukufsuz (A.-T.) bilgisiz. vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam. vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama. vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma. vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç. vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme. vusûl eylemek gelmek, ulaşmak. vuzû (A.) [ وضوء ] abdest. vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık. vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik. vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş. vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak. vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler. vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler. vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk. vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar. vülât (A.) [ ولات ] valiler. vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş. vürûd etmek girmek, gelmek. vüs (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat. vüsat (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik. vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam. vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik. vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:35 | |
| -Y-
yâ (A.) [ یا ] ey. yâb (F.) [ یاب ] bulan. yâbis (A.) [ یابس ] kuru. yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra. yâd edilmek anılmak, hatırlanmak. yâd etmek anmak, hatırlamak. yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra. yadigâr bk. yâdgâr. yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul. yağma eylemek talan etmek, yağmalamak. yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı. yah (F.) [ یخ ] buz. yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş. yâhud (F.) [ یاخود ] yahut. yâis (A.) [ یائس ] umutsuz. yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık. yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi. yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak. yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak. yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık. yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun. yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke. yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş. yârâ (F.) [ یارا ] güç. yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar. yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım. yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin. yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma. yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan. yâver (F.) [ یاور ] yardımcı. yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir. yes (A.) [ یأس ] umutsuzluk. yesefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü. yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba. yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç. yegân (F.) [ یگان ] birler. yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek. yegâne (F.) [ یگانه ] biricik. yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik. yek (F.) [ یک ] bir. yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer. yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü. yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden. yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri. yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül. yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta. yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün. yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte. yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli. yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar. yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına. yekûn (A.) [ یکون ] toplam. yel (F.) [ یل ] yiğit. yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun. yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin. yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf. yesîr (A.) [ یسير ] kolay. yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim. yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu. yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi. yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar. yevm (A.) [ یوم ] gün. yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne. yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik. yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret. yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı. yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk. yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk. yûz (F.) [ یوز ] pars. yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk. yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası. yümn (A.) [ یمن ] uğur. yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf. yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu. yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik. yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:37 | |
| -Z-
zaf (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf. zaf gelmek zayıflamak. zaferân (A.) [ زعفران ] safran. zafî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili. zafiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet. zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi. zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan. zâbit (A.) [ ضابط ] subay. zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar. zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama. zabt edilmek ele geçirilmek. zabt etmek ele geçirmek. zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü. zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü. zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma. zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı. zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin. zâc (A.) [ زاج ] göztaşı. zâd (A.) [ زاد ] azık. zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum. zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat. zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar. zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak. zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma. zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan. zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak. zâğ (F.) [ زاغ ] karga. zağan (F.) [ زغن ] çaylak. zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler. zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan. zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak. zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan. zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe. zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr. 3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz. zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek. zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan. zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak. zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre. zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki. zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan. zahm (F.) [ زخم ] yara. zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı. zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap. zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç. zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı. zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz. zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı. zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz. zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz. zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan. zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu. zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu. zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak. zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi. zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden. zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım. zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar. zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık. zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden. zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce. zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler. zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek. zamîme (A.) [ ضميمه ] ek. zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak. zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden. zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl. zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma. zamm edilmek eklenmek, arttırılmak. zamm etmek eklemek, arttırmak. zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek. zamme (A.) [ ضمه ] ötre. zan (A.) [ ظن ] zan, sanı. zanbak (A.) [ زنبق ] zambak. zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan. zann (A.) [ ظن ] zan, sanı. zannedilmek sanılmak. zannetmek sanmak. zânû (F.) [ زانو ] diz. zapt bk. zabt. zapt edilmek ele geçirmek. zapt etmek ele geçirmek. zaptiye bk. zabtiyye zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti. zâr (F.) [ زار ] yer. zâr etmek ağlayıp inlemek. zâr olmak ağlayıp inlemek. zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik. zarar (A.) [ ضرر ] ziyan. zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören. zarb (A.) [ ضرب ] vuruş. zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane. zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf. zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite. zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama. zâri (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi. zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan. zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe. zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler. zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk. zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu. zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar. zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi. zâten (A.) [ ذاتا ] aslında. zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel. zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp. zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı. zav (A.) [ ضوء ] ışık. zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler. zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke. zâyi (A.) [ ضایع ] kaybolan. zâyi etmek kaybetmek, yitirmek. zâyi olmak kaybolmak, yitmek. zâyiât (A.) [ ضایعات ] kayıplar. zebân (F.) [ زبان ] dil. zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun. zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi. zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan. zeber (F.) [ زبر ] üst. zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili. zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama. zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek. zebh etmek boğazlamak, kesmek. zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış. zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre. zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz. zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak. zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak. zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme. zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı. zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela olmuş. zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma. zeheb (A.) [ ذهب ] altın. zehr (A.) [ زهر ] çiçek. zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı. zehre (A.) [ زهره ] çiçek. zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş. zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli. zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik. zekan (A.) [ زقن ] çene. zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik. zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı. zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler. zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı. zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma. zelzele (A.) [ زلزله ] deprem. zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre. zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek. zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış. zemîm (A.) [ ذميم ] kötü. zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan. zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme. zemistan (F.) [ زمستان ] kış. zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık. zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme. zemm edilmek kötülenmek, yerilmek. zemm etmek kötülemek, yermek. zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 16:37 | |
| zen (F.) [ زن ] kadın. zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar. zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi. zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah. zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil. zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek. zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil. zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci. zencîr (F.) [ زنجير ] zincir. zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli. zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık. zendost (F.) [ زن دوست ] zampara. zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk. zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene. zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas. zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî. zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak. zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı. zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü. zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe. zer (A.) [ زرع ] ekim. zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa. zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı. zerd (F.) [ زرد ] sarı. zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali. zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran. zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı. zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı. zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu. zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle. zerîn (F.) [ زرین ] altından. zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme. zerrâ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi. zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü. zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler. zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık. zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran. zerrin (F.) [ زرین ] altından. zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle. zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı. zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani. zevât (A.) [ ذوات ] kişiler. zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler. zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki. zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar. zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı. zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca. zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca. zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik. zevebân (A.) [ ذوبان ] erime. zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat. zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren. zevrak (A.) [ زورق ] kayık. zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek. zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak. zeyn (A.) [ زین ] süs. zeyn olmak süslenmek. zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin. zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt. zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık. zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler. zıll (A.) [ ظل ] gölge. zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla. zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı. zırh (F.) [ زره ] zırh. zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı. zıyâ (A.) [ ضياع ] kaybolma. zıyâ (A.) [ ضياء ] çiftlikler. zî (A.) [ ذی ] sahip. zib (A.) [ ذئب ] kurt. zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik. zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel. zîbak (A.) [ زیبق ] cıva. zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası. zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek. zih (F.) [ زه ] kiriş. zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı. zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü. zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo. zihin (A.) [ ذهن ] zihin. zihn (A.) [ ذهن ] zihin. zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla. zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel. zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış. zîk (A.) [ ضيق ] darlık. zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli. zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma. zikr etmek anmak. zikr olunmak anılmak, zikredilmek. zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli. zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık. zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı. zimâm (A.) [ زمام ] yular. zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu. zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan. zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu. zîn (F.) [ زین ] eyer. zinâ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki. zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden. zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş. zencîrbend edilmek zincire vurulmak. zindân (F.) [ زندان ] hapishane. zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus. zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde. zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam. zindîk (A.) [ زندیق ] zındık. zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs. zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın. zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı. zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü. zirâ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak ucu arasındaki uzaklık. zirâat (A.) [ زراعت ] tarım. zirâî (A.) [ زراعی ] tarımsal. zirâat nezareti tarım bakanlığı. zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast. zîre (F.) [ زیره ] kimyon. zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek. zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki. zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı. zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst. zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek. zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak. zirve (A.) [ زروه ] doruk. zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli. zişt (F.) [ زشت ] çirkin. ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik. zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı. zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı. ziyâ (A.) [ ضياء ] ışık. ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı. ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok. ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet. ziyân (F.) [ زیان ] zarar. ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren. ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri. zû(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık. zubân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar. zum (A.) [ زعم ] sanı. zuafâ (A.) [ ضعفا ] zayıflar. zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı. zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken. zufr (A.) [ ظفر ] tırnak. zuhr (A.) [ ظهر ] öğle. zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme. zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak. zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler. zukâk (A.) [ زقاق ] sokak. zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet. zulm etmek zulüm yapmak. zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili. zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık. zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran. zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar. zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar. zûr (F.) [ زور ] güç. zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar. zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba. zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü. zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar. zübde (A.) [ زبده ] öz. zücâc (A.) [ زجاج ] cam. zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar. zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk. zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler. zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı. zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan. zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma. zükâm (A.) [ زکام ] nezle. zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler. zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf. zülf (F.) [ زلف ] zülüf. züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet. zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç. zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk. zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler. zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt. zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı. zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı. zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar. zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa. zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler. zürrâ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler. zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler. zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet. züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler. züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller.
(alinti) | |
| | | Gesponserte Inhalte
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük | |
| |
| | | | Osmanlica - Türkce Sözlük | |
|
Ähnliche Themen | |
|
Ähnliche Themen | |
| |
| Befugnisse in diesem Forum | Sie können in diesem Forum nicht antworten
| |
| |
| |
|