www.bahtiyar.forumkostenlos.at
BAHTiYARIN AiLE PLATFORMUNA HOSGELDiNiZ !
Osmanlica - Türkce Sözlük
Autor Nachricht prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:41 -G- gabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık. gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı. gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma. gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız. gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm. gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı. gâfil (A.) [ غافل ] habersiz. gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık. gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla. gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı. gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir. gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra. gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik. gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp. gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş. gâita (A.) [ غائطه ] dışkı. galat (A.) [ غلط ] yanlış. galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık. galeyân (A.) [ غليان ] kaynama. gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip. gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki. gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme. galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba. galle (A.) [ غله ] tahıl. gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü. gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak. gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır. gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu. gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün. gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış. ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler. ganem (A.) [ غنم ] koyun. ganî (A.) [ غنی ] zengin. ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz kazanç. gâr (A.) [ غار ] mağara. garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik. garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler. garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk. garaz (A.) [ غرض ] maksat. garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı. garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı. garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası. garben (A.) [ غربا ] batıdan. garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili. garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar. gâret (A.) [ غارت ] yağma. gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı. garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf. garibüd-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette. garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş. garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü. garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel. gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma. garrâ (A.) [ غرا ] parlak. gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme. gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma. gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk. gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici. gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama. gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı. gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar. gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme. gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz. gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş. gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç. gâyât (A.) [ غایات ] gayeler. gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp. gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk. gâye (A.) [ غایه ] amaç. gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece. gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde. gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil. gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı. gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan. gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız. gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz. gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez. gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz. gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez. gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez. gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz. gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız. gayr -i merî [ غير مرئی ] görülmez. gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan. gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz. gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen. gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz. gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan. gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen. gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık. gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç. gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli. gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık. gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı. gayz (A.) [ غيظ ] öfke. gazâ (A.) [ غزا ] savaş. gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık. gazâl (A.) [ غزال ] ceylan. gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan. gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler. gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir. gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan. gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller. gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi. gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış. gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı. gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan. gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul. geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı. gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik. gele (F.) [ گله ] sürü.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:05 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:41 gelû (F.) [ گلو ] boğaz. genc (F.) [ گنج ] hazine. gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine. gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş. gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi. gendüm (F.) [ گندم ] buğday. ger (F.) [ گر ] eğer. gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi. gerd (F.) [ گرد ] toz. gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu. gerdân (F.) [ گردان ] dönen. gerden (F.) [ گردن ] boyun. gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık. gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur. gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı. gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş. gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya. gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası. germ (F.) [ گرم ] sıcak. germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık. germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca. germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık. geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti. geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma. gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz. gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci. gevz (F.) [ گوز ] ceviz. gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela. gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme. gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda. gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf. gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin. gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme. gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık. gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık. gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur. gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık. gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar. gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük. gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk. gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından. gıyâs (A.) [ غياث ] yardım. gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk. gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil. gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma. gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan. girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın. girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı. giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli. girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli. girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı. girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli. girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı. gird (F.) [ گرد ] yuvarlak. girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap. girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı. girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga. girdû (F.) [ گردو ] ceviz. girîbân (F.) [ گریبان ] yaka. girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık. giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela. girih (F.) [ گره ] düğüm. girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık. girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden. girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit. gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga. giryân (F.) [ گریان ] ağlayan. giryân etmek ağlatmak. giryân olmak ağlamak. girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış. giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı. giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan. gîsû (F.) [ گيسو ] saç. gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı. gîtî (F.) [ گيتی ] dünya. giyâh (F.) [ گياه ] bitki. gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca. goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen. gonce (F.) [ غنجه ] gonca. goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı. gubâr (A.) [ غبار ] toz. gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu. gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi. guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri. gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama. gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt. gûk (F.) [ غوک ] kurbağa. gûl (A.) [ گول ] gulyabani. gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç. gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar. gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma. gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler. gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk. gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz. gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü. gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği. gurâb (A.) [ غراب ] karga. gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar. gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan. gurebâ (A.) [ غربا ] garipler. gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık. gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı. gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen. gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma. gurûb (A.) [ غروب ] batış. gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış. gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı. gûsâle (F.) [ گوساله ] dana. gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun. gusl (A.) [ غسل ] yıkanma. gusn (A.) [ غصن ] dal. gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder. gûş (F.) [ گوش ] kulak. gûşe (F.) [ گوشه ] köşe. gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:42 gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk. gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz. gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü. gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği. gurâb (A.) [ غراب ] karga. gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar. gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan. gurebâ (A.) [ غربا ] garipler. gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık. gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı. gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen. gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma. gurûb (A.) [ غروب ] batış. gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış. gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı. gûsâle (F.) [ گوساله ] dana. gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun. gusl (A.) [ غسل ] yıkanma. gusn (A.) [ غصن ] dal. gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder. gûş (F.) [ گوش ] kulak. gûşe (F.) [ گوشه ] köşe. gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren. gûşt (F.) [ گوشت ] et. gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe. gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu. gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona. güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş. güftâr (F.) [ گفتار ] söz. güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü. güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu. güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher. güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı. gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül. gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu. gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan. gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi. gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan. gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı. gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük. gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü. gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren. güldan (F.) [ گلدان ] vazo. güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti. gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu. gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli. gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası. gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe. gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük. gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı. güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç. gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara. gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği. gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı. gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe. gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan. gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü. gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü. gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi. gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu. gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı. gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi. gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı. gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş. gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış. günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç. günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu. günbed (F.) [ گنبد ] kümbet. güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe. güneh (F.) [ گنه ] günah. gürbe (F.) [ گربه ] kedi. gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman. gürg (F.) [ گرگ ] kurt. güriz (F.) [ گریز ] kaçış. gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan. gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük. güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur. güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü. güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış. güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt. güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude. güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit. güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü. güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin. güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş. güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:43 -H- h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal değeri: 8. hâ (F.) [ خا ] çiğneyen. hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar. hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya. habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı. habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı. habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler. hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu. hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu. habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık. habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap. habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar. habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi. habbe (A.) [ حبه ] taneler. habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik. habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu. habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel. habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi. hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama. haber (A.) [ خبر ] haber. haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli. habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş. hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası. habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed habîr (A.) [ خبير ] haberli. habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis. habl (A.) [ حبل ] ip. hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık. hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu. hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı. habr (A.) [ حبر ] bilgin. habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma. habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi. habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket. habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma. hac (A.) [ حاج ] hacı. hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma. hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici. hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma. hacamat yapmak kan almak. hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat. hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler. haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı. haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı. hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı. hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir. hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler. hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar. hacel (A.) [ خجل ] utanma. hacer (A.) [ حجر ] taş. hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş. hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı. hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası. hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç. hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç. hacı (A.) [ حاجی ] hacı. hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar. hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren. hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş. hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç. hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen. hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden. hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası. haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası. haclet (A.) [ خجلت ] utanma. hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici. hacm (A.) [ حجم ] hacim. hacmen (A.) [ حجما ] hacimce. hacz (A.) [ حجز ] haciz. hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler. hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar. hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şerî ceza. hadd (A.) [ خد ] yanak. haddâ (A.) [ خداع ] düzenbaz. haddâd (A.) [ حداد ] demirci. haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik. hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az. hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok. hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal. hadd-i zâtında aslında. hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk. hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler. hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler. hadeng (F.) [ خدنگ ] ok. hader (A.) [ خدر ] uyuşma. hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin. hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren. hâdi (A.) [ خادع ] düzenbaz. hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe. hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi. hâdim olmak hizmet etmek. hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi. hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni. hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü. hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar. hâdise (A.) [ حادثه ] olay. hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez. hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil. hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş. hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü. hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici. hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik. hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar. hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer. hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar. hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı. hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler. hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kurân hafızı. hafıza (A.) [ حافظه ] bellek. hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci. hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:05 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:45 hafî (A.) [ خفی ] gizli hafîd (A.) [ حفيد ] torun. hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun. hafif (A.) [ خفيف ] hafif. hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı. hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar. hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler. hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis. hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice. hafr (A.) [ حفر ] kazma. hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı. haftân (A.) [ خفتان ] kaftan. hâh (F.) [ خواه ] isteyen. hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli. hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş. hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu. hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek. hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli. hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli. hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli. hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez. hâif (A.) [ خائف ] korkak. hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak. hâil (A.) [ هائل ] korkunç. hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız. hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince. hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran. hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak. hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli. hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay. hâk (F.) [ خاک ] toprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak. Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı. hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler. hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret. hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı. hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler. hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur. hakem (A.) [ حکم ] hakem. hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde. hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü. hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden. hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek. hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten. hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında. hakikatperver (A.-F.) gerçekçi. hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek. hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek. hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç. hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik. hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben. hâkister (F.) [ خاکستر ] kül. hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi. hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak. hakk (A.) [ حک ] kazıma. hakkâ [ حقا ] gerçekten. hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı. hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk. hâkkedilmek kazılmak. hâkketmek kazımak. hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge. hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır. hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık. hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman. hâl (A.) [ خال ] dayı. hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek. hal (A.) [ خلع ] tahttan indirme. haledilmek tahttan indirilmek. haletmek tahttan indirmek. hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ. halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş. halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık. halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık. halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma. halâs bulmak kurtulmak. halâs olmak kurtulmak. halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı. hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan. hâlât (A.) [ حالات ] haller. halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık. haldâr (F.) [ خالدار ] benli. hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze. hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle. halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı. halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen halel (A.) [ خلل ] bozukluk. halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek. haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk. haleldâr etmek bozmak, halel getirmek. haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek. halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz. hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik. hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum. halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal. hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı. hâlî (A.) [ خالی ] boş. hâlî kalmak geri durmak. halîb (A.) [ حليب ] süt. halîc (A.) [ خليج ] körfez. hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî. halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa. halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum. hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan. hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık. halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu. hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som. hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle. halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım. hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda. halk (A.) [ حلق ] boğaz. halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk. halk etmek yaratmak. halka (A.) [ حلقه ] halka. halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle. halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi. hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme. hallâc (A.) [ حلاج ] halaç. hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı. hallâl (A.) [ حلال ] çözen. hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma. halt (A.) [ خلط ] karıştırma. halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu. halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma. halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:46 ham (F.) [ خام ] çiğ, ham. ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük. hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı. hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık. hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin. hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri. hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase. hamd (A.) [ حمد ] şükür. hâme (F.) [ خامه ] kalem. hamel (A.) [ حمل ] kuzu. hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler. hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden. hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden. hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri. hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip. hâmil olmak taşımak. hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile. hamîr (A.) [ حمير ] hamur. hâmis (A.) [ خامس ] beşinci. hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi. hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi. hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre. haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme. hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak. hamletmek yüklemek. hammâl (A.) [ حمال ] hamal. hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam. hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci. hamr (A.) [ خمر ] şarap. hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl. hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak. hams (A.) [ خمس ] beş. hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser. hamsin (A.) [ خمسين ] elli. hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı. hamûle (A.) [ حموله ] yük. hâmûn (F.) [ هامون ] çöl. hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz. hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme. hamz (A.) [ حمض ] ekşilik. hân (F.) [ خوان ] okuyan. hân (F.) [ خوان ] sofra. hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar. hancer (A.) [ خنجر ] hançer. hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere. handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen. handan etmek güldürmek. hande (F.) [ خنده ] gülüş. handek (A.) [ خندق ] hendek. handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü. hâne (F.) [ خانه ] ev. hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan. hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil. hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu. hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrıya inanan. hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke. hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt. hannas (A.) [ خناس ] şeytan. hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci. hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt. hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma. hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane. hâr (F.) [ خار ] diken. har (F.) [ خر ] eşek. hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi. hâr (F.) [ خوار ] yiyen. harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş. harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek. harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak. harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane. harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe. harâc (A.) [ خراج ] haraç. haram (A.) [ حرام ] haram. harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya. haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] piç. harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık. harâtin (A.) [ خراطين ] solucan. harb (A.) [ حرب ] harp, savaş. harbe (A.) [ حربه ] süngü. harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı. harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu. harbiye nezareti savunma bakanlığı. harbiyeli Harp Okulu öğrencisi. harbüze (F.) [ خربزه ] kavun. harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf. harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun. harcırah [ خرج راه ] yol parası. harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç. hardal (A.) [ خردل ] hardal. hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş. harekât (A.) [ حرکات ] hareketler. hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış. hareketsizlik hareket etmeme. harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer. haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta giremeyeceği yer. haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi. harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz. hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ. hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan. hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük. hârib (A.) [ هارب ] kaçan.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:47 hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı. hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan. hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili. hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı. harîd (F.) [ خرید ] satın alma. harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı. harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş. harîk (A.) [ حریق ] yangın. hârika (A.) [ خارقه ] harika. hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü. harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu. harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha. harîr (A.) [ حریر ] ipek. harîrî (A.) [ حریری ] ipekli. hâris (A.) [ حارث ] çiftçi. hâris (A.) [ حارس ] bekçi. harîs (A.) [ حریص ] hırslı. hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik. harita (A.) [ خریطه ] harita. harmen (F.) [ خرمن ] harman. harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri. harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu. harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu. hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi. hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı. harrât (A.) [ خراط ] doğramacı. hars (A.) [ حرث ] kültür. harsî (A.) [ حرثی ] kültürel. harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü. hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik. hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel. has (F.) [ خس ] çöp. hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık. hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar. hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler. hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar. hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar. hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı. hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar. hasâset (A.) [ خساست ] pintilik. hasb (A.) [ حسب ] göre. hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık. hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak. hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için. hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme. hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek. hasbül-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından. hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık. hased (A.) [ حسد ] kıskançlık. hased etmek kıskanmak. hasen (A.) [ حسن ] güzel. hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler. hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi. hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel. hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması. hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı. hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan. hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak. hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak. hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir. hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir. hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir. hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası. hâsılı kısacası, sonuç olarak. hasım (A.) [ خصم ] düşman. hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci. hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç. hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem. hasîr (A.) [ حصير ] hasır. hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan. hasis (A.) [ خسيس ] pinti. hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter. hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş. haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy. hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım. hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca. hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık. hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın. hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama. hasret (A.) [ حسرت ] özlem. hasret çekmek özlem duymak. hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken. hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek. hassa (A.) [ خاصه ] özellik. hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı. hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas. hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık. hâsse (A.) [ خاصه ] duyu. hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele. hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes. hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış. haste (F.) [ خسته ] hasta. hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek. hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık. hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü. hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük. hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç. hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla. hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık. hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa. hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp. haşeb (A.) [ خشب ] odun. haşem (A.) [ حشم ] maiyet. haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek. haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere. haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş. haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert. hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı. haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet. haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli. haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı. haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır. haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot. haşyet (A.) [ خشيت ] korkma. haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç. hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur. hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu. hatab (A.) [ حطب ] odun. hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden. hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla. hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar. hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan. hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten. hatar (A.) [ خطر ] tehlike. hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler. hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli. hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar. hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük. hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses. hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül. hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen. hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek. hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak. hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı. hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran. hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık. hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir. hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat. hatîb (A.) [ خطيب ] hatip. hâtime (A.) [ خاتمه ] son. hâtime vermek son vermek. hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce. hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme. hatn (A.) [ ختن ] sünnet. hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık. hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta. hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu. hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan. hatve (A.) [ خطوه ] adım.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:47 havâ (A.) [ هوا ] hava. havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar. havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait. havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar. havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale. havali (A.) [ حوالی ] yöre. havârik (A.) [ خوارق ] harikalar. havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler. havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar. havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler. hâven (A.) [ هاون ] havan. hâver (F.) [ خاور ] doğu. hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı. hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik. havf (A.) [ خوف ] korku. havf eylemek korkmak. havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu. hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden. havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre. havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala. havz (A.) [ حوض ] havuz. hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar. hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş. hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler. hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak. hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet. hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan. hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci. hayat (A.) [ حيات ] yaşam. hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren. hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam. hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam. hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam. hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal. hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim. haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen. hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya. hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah. hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır. hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever. hayız bk. hayz. hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre. hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla. hayme (A.) [ خيمه ] çadır. haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer. haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan. hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır. hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun. hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli. hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık. hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici. hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden. hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın. haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur. hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan. hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal. hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal. hayy (A.) [ حی ] diri hayyât (A.) [ خياط ] terzi. hayye (A.) [ حيه ] yılan. hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden. hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı. hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler. hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar. hazar (A.) [ حضر ] güvenlik. hazer (A.) [ حذز ] sakınma. hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler. hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma. hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil. hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut. hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar. hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü. hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu. hâzin (A.) [ خازن ] haznedar. hazine (A.) [ خزینه ] hazine. hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu. hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.) hazm (A.) [ حضم ] sindirim. hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret. hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:51 hebâ (A.) [ هبا ] boş. hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak. hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak. hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak. hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv. hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren. hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve. hecr (A.) [ هجر ] ayrılık. hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler. hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef. heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme. heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak. heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak. hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye. heft (F.) [ هفت ] yedi. heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş. hefte (F.) [ هفته ] hafta. heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız. helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu. helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme. helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek. helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak. helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım. helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu. helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî. helva (A.) [ حلوا ] helva. helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı. helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı. hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye yarayan ön ek. 2.hem, üstelik. hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa. hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak. hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu. hemâhenk bk. hemâheng. heman (F.) [ همان ] derhal, hemen. hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı. hemandem (F.) [ هماندم ] o anda. hemânend (F.) [ همانند ] gibi. hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş. hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız. hembâz (F.) [ همباز ] ortak. hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme. hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten. hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu. hemçü (F.) [ همچو ] gibi. hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı. hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı. hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri. heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi. hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes. hemfikir bk. hemfikr. hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir. hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak. hemginân (F.) [ همگنان ] herkes. hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş. hemhudut bk. hemhudûd. hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu. hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman. hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda. hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş. hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş. hemm (A.) [ هم ] kaygı. hemnâm (F.) [ همنام ] adaş. hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar. hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı. hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş. hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak. hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt. hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu. hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş. hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri. hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt. hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı. hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş. hemşeri bk. hemşehrî. hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş. hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk. hemvâr (F.) [ هموار ] düz. hemvâre (F.) [ همواره ] daima. hemyân (F.) [ هميان ] heybe. hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan. hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan. henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar. hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri. hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik. hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman. hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa. henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha. her (F.) [ هر ] her. her halde 1.mutlaka, her durumda. her vakit her zaman, daima. herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka. herbâr (F.) [ هربار ] her defasında. hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız. hercâyî bk. hercâî. hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik. herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar. herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun. herdem (F.) [ هردم ] her an, daima. herem (A.) [ هرم ] ehram. hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü. 3.haylaz, yaramaz adam. hergiz (F.) [ هرگز ] asla. herze (F.) [ هرزه ] saçma. herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan. herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama. hesâb (A.) [ حساب ] hesap. hestî (F.) [ هستی ] varlık. heşt (F.) [ هشت ] sekiz. heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen. hetk (A.) [ هتک ] yırtma. hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan. hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği. hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar. hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar. hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan. heves (A.) [ هوس ] istek, heves. hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler. hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli. heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli. hevl (A.) [ هول ] korku. hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç. heyet (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi. heyetşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom. heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller. heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan. heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan. heyet bk. heyet heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum. heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm. heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu heyhât (A.) [ هيهات ] yazık. heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde. heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş. heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık. heyzüm (F.) [ هيزم ] odun. hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül. hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce. hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül. hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül. hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak. hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama. hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun. hezîmete uğramak bozguna uğramak. hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma. hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı. hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi. hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme. hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak. hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma. hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan vücudundaki dört ana maddenin herbiri. hınâ (A.) [ حنا ] kına. hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz. hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak. hıred (F.) [ خرد ] akıl. hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı. hırka (A.) [ خرقه ] hırka. hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş. hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak. hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk. hırs (A.) [ حرص ] hırs. hırs (F.) [ خرس ] ayı. hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu. hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet. hısn (A.) [ حصن ] kale. hışım (F.) [ خشم ] öfke. hışımlanmak öfkelenmek. hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım. hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı. hışt (F.) [ 1 [ خشت .kerpiç. 2.tuğla. hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar. hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar. hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde. hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik. hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain. hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı. hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz. hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek. hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem. hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar. hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak. hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe. hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:55 hibre (A.) [ خبره ] deneyim. hicâ (A.) [ هجا ] yerme. hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma. hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistanda Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı. hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama. hicr (A.) [ هجر ] ayrılık. hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı. hicret (A.) [ هجرت ] göç. hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama. hicviye bk. hicviyye. hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı. hîç (F.) [ هيچ ] hiç. hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse. hidâ (A.) [ خداع ] düzen, komplo. hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme. hidâyet etmek doğru yolu göstermek. hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik. hiddetlenmek öfkelenmek. hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler. hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi. hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet. hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi. hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık. hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz. hîk (F.) [ خيک ] tulum. hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler. hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye. hikem (A.) [ حکم ] hikmetler. hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep. hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci. hilat (A.) [ خلعت ] kaftan. hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt. hilâfına aykırı olarak. hilafında aykırı olarak. hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan. hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay. hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile. hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz. hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci. hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı. hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık. hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler. himâr (A.) [ حمار ] eşek. himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme. himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme. hîme (F.) [ هيمه ] odun. himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar. himmet (A.) [ همت ] çaba. himmet etmek çaba göstermek. hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna. hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz. hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman. hirâs (F.) [ هراس ] korku. hired (F.) [ خرد ] akıl. hiref (A.) [ حرف ] meslekler. hirem (A.) [ هرم ] piramit. hirfet (A.) [ حرفت ] meslek. hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk. his bk. hiss. hisâb (A.) [ حساب ] hesap. hisân (A.) [ حصان ] at, aygır. hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar. hiss (A.) [ حس ] duygu. hisse (A.) [ حصه ] pay. hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi. hissedar olmak payını almak. hisset (A.) [ خست ] pintilik. hissetmek duymak, algılamak. hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan. hisseyâb olmak payını almak. hissî (A.) [ حسی ] duygulu. hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi. hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular. hissiye (A.) [ حسيه ] duygu. hissolunmak duyulmak, hissedilmek. hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba. hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme. hitâb etmek muhatap alıp konuşmak. hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma. hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik. hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma. hitam bulmak son bulmak, bitmek. hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek. hitâma ermek sona ermek. hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme. hiyel (A.) [ حيل ] hileler. hizâ (A.) [ حذا ] sıra. hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga. hizâne (A.) [ خزانه ] hazine. hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan durmak. hizâya girmek sıra olmak.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:56 hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup. hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma. hizmet etmek görev yapmak. hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu. hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad. hod (F.) [ خود ] kendi. hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine. hodbin (F.) [ خودبين ] bencil. hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen. hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme. hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk. hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen. hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı. hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz. hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto. hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto. hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen. hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses. hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu. hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay. hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek. hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı. hoşnut bk. hoşnûd. hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli. hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı. hû (A.) [ هو ] Tanrı. hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi. hubb (A.) [ حب ] sevgi. hubbül-vatan minel-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan gelir. hubeb (A.) [ حبب ] taneler. hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik. hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü. hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel. hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar. hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl. hubz (A.) [ خبز ] ekmek. huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar. huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt. huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu. hûd (F.) [ خود ] miğfer. huda (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere. hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı. hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi. hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin. hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına. hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır. hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi. hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah. hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım. huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler. hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil. hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme. hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar. hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma. huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa. huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar. hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik. hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş. hûk (F.) [ خوک ] domuz. hukne (A.) [ حقنه ] şırınga. hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar. hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk. hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu. hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet. hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası. hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca. huld (A.) [ خلد ] cennet. hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler. hulk (A.) [ خلق ] huy. hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz. hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:58 hulûl etmek gelmek, gelip çatmak. hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik. hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk. hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal. hum (F.) [ خم ] küp. humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk. humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar. humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane. humk (A.) [ حمق ] ahmaklık. hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma. humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık. hums (A.) [ خمس ] beşte biri. humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik. hûn (F.) [ خون ] kan. hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış. hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet. hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen. hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca. hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü. hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı hûr (A.) [ حور ] huri. hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar. hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç. hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan. hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış. hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak. hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop. hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan. hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı. hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma. hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma. husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar. husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması. husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma. husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek. husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık. husûs (A.) [ خصوص ] konu. husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular. hususî (A.) [ خصوصی ] özel. husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik. husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele. husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele. hûş (F.) [ هوش ] akıl. hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak. huşk (F.) [ خشک ] kuru. huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık. huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrıya karşı korku ve saygı duyma. huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik. huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı. hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler. hûy (F.) [ خوی ] huy. huzme (A.) [ حزمه ] demet. huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık. huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar. hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge. hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler. hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler. hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik. hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı. hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın. hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler. hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik. hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler. hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler. hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar. hükmünde yerinde, gibi.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:00 -I- ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur. ıkâd (A.) [ اقعاد ] oturtma. ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık. ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim. ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma. ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme. ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök. ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı. ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk. ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından. ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili. ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet. ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme. ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma. ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma. ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme. ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform. ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek. ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar. ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir. ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme. ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme. ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama. ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili. ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir. ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler. ıstınâ (A.) [ اصطناع ] seçme. ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap. ışk (A.) [ عشق ] aşk. ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık. ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme. ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi. ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma. ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma. ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır. ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu. ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler. ıttılâ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma. ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler. ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm. ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti. ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım. ızâf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma. ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı. ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma. ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma. ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma. ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak. ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı. ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici. ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk. ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:06 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:06 -İ- icâz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma. idâdî (A.) [ اعدادی ] lise. idâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme. ilâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme. ilâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek. ilâm (A.) [ اعلام ] bildirme. ilâm edilmek bildirilmek. ilân (A.) [ اعلان ] ilan. imâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme. imâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme. irâz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma. itâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme. itâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek. itâ etmek 1.vermek. 2.ödemek. itâ olunmak verilmek. itâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma. itikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama. itilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma. itizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme. itizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme. ivicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma. izâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme. izâm edilmek gönderilmek, yollanmak. izâm etmek göndermek, yollamak. izâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama. iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme. iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek, iâde etmek geri vermek, geri göndermek. iâde eylemek geri vermek. iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak. iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek. iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek. iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere. iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar. iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış. iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme. ibâd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma. ibâ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma. ibâ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak. ibâd (A.) [ عباد ] kullar. ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler. ibâdet (A.) [ عبادت ] kulluk, tapınma. ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak. ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet. ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer. ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrının kulları. 2.çok, bol. ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme. ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören. ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar. ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf. ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan. ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma. ibdâ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme. ibdâ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek. ibdâkâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren. ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik. ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler. ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma. ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak. ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak. ibl (A.) [ ابل ] deve. iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma. iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci. iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca. ibn (A.) [ ابن ] oğul. ibrâ (A.) [ ابراء ] aklanma. ibrâ etmek aklanmak. ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama. ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi. ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme. ibrâz edilmek gösterilmek. ibrâz etmek göstermek. ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge. ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi. ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici. ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici. ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak. ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap. ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim. ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma. ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak. ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak. ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama. ibtidâ etmek başlamak. ibtidâî (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul. ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme. ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek. ibtidâr etmek başlamak, girişmek. ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme. ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme. ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak. ibtinâen (A.) [ ابتناء ] dayanarak. ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme. îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek. îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler. icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma. icâbet etmek uymak, muvafakat etmek. îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat. îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak. îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak. icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak. îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira. îcâr edilmek kiraya verilmek. îcâr etmek kiraya vermek. icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri. îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme. icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma. icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma. icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama. icbâr edilmek zorlanmak. icbâr etmek zorlamak. iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:07 icmâ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme. icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam. icmâl edilmek öçetlenmek. icmâl etmek özetlemek. icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek. icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde. icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme, yürütülme. icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek. icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek. icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar. ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında görüş bildirme. ictimâ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum. ictimâ etmek toplanmak, bir araya gelmek. ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler. ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel. ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon. ictimâîleşmek sosyalleşmek. ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim. ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci. ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler. ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme. ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek. ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma. ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak. îd (A.) [ عيد ] bayram. îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı. îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı. idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme. idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek. idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi. 4.yönetim. idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek. idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim. idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu. idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel. idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik. iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat. idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal. idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak. idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak, ithal etmek. idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları. îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi. idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz. idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme. idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak. idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek. idrâr (A.) [ ادرار ] sidik. îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme. îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek. îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek. îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma. îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek. ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler. ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme. ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek. ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek. ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme. ifâkat bulmak iyileşmek. ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme. iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü. ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma. ifhâm etmek anlatmak. iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma. iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak. iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak. iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme. ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme. ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma. ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma. ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan. ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık. ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı. ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak. ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler. ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar. ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma. ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek. ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma. ifşâ edilmek açığa vurulmak. ifşâ etmek açığa vurmak. ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar. iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği. iftâr etmek oruç açmak. iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek. iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç. iftihar etmek övünmek, gurur duymak. iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak. iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme. iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma. iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık. iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama. iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama. iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal. iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme. iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme. iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek. iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek. iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma. iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma. iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma. iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme. iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma. iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma. iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi. iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler. iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma. iğvâ etmek azdırmak, ayartmak. ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma. îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme. ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik. ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma. ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak. ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak. ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme. ihbar etmek bildirmek, haber vermek. ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı. ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme. ihdâ edilmek hediye edilmek. ihdâ etmek hediye etmek. ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme. ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek. ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek. ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak. ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama. ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma. ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme. ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme. ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma. ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme. ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme. ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek. ihlâl etmek bozmak, halel getirmek. ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük. ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma. ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci. ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme. ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek. ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek. ihrac olunmak çıkarılmak. ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar. ihrâk (A.) [ احراق ] yakma. ihrak edilmek yakılmak. ihrak olunmak yakılmak. ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi. ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme. ihraz etmek kazanmak, elde etmek. ihsâ (A.) [ احصا ] sayma. ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik. ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik. ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik. ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik. ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme. ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma. ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak. ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak. ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme. ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma. ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak. ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme. ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni. ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun. ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme. ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık. ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar. ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal. ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller. ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması. ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma. ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma. ihtilât etmek karışmak. ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki. ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen. ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek. ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar. ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen. ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma. ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş. ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar. ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma. ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme. ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak. ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs. ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak. ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme. ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek. ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek. ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca. ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık. ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem. ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme. ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme. ihtivâ etmek içermek. ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk. ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler. ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma. ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı. ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı. ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek. ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak. ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı. ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme. ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş. ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar. ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet ederek geçirme.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:09 ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak. ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma. ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek. ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı. ikâd (A.) [ اقعاد ] oturtma. îkâ (A.) [ ایقا ] yapma. îka etmek vermek, bırakmak. ikâb (A.) [ عقاب ] ceza. ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga. ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma. ikâme etmek yerine koymak. ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma. ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri. îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma. îkâz edilmek uyarılmak. îkâz etmek uyarmak. ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk. ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim. iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları. ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme. ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek. ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek. iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme. iknâ etmek razı etmek. ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme. ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek. ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek. ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme. ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya. ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme. ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek. ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme. iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup. iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı. iktibâs edilmek alınmak. iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak. iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar. iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma. iktidâ etmek uymak. iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim. iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme. iktifâ edilmek yetinilmek. iktifâ etmek yetinmek. iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme. iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma. iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma. iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme. iktisâ etmek giymek iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma. iktisâb etmek kazanmak. iktisâb eylemek kazanmak. iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi. iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik. iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi. iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler. iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma. iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme. iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç. iktizâ etmek gerekmek. ilâ (A.) [ الی ] e kadar. ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare. ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez. ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri. ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah. ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça. ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı. ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım. ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji. ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar. ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler. ilâve (A.) [ علاوه ] ek. ilave etmek eklemek. ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra. ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler. ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek. ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma. ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak. ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik. ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma. ilhak olunmak katılmak. ilhâm (A.) [ الهام ] esin. ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler. ilim (A.) [ علم ] ilim. ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma. ilkâ etmek atmak. ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme. illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde. illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep. illî (A.) [ علی ] nedensel. illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik. ilm (A.) [ علم ] bilim. ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel. ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri. ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma. iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik. ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma. ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri. iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma. iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı. iltihak (A.) [ التحاق ] katılma. iltihak etmek katılmak. iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması. iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma. iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma. iltisak etmek kavuşmak. iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi. iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma. iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma. ilzâm (A.) [ الزام ] susturma. îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret. îmâ etmek işaret etmek, göstermek. imâd (A.) [ عماد ] direk. imâl etmek yapmak. imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma. imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Alinin soyundan gelen. îmân (A.) [ ایمان ] inanma. iman etmek inanmak. imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık. imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat. imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme. imhâ edilmek yok edilmek. imhâ etmek yok etmek. imkân (A.) [ امکان ] olanak. imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı imrâr (A.) [ امرار ] geçirme. imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati. imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren çizelge. imtidad etmek uzanmak. imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme. imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma. imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak. imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma. imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon. imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma. imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak. în (F.) [ این ] bu. inâm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş. inikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma. inikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma. initâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme. initâf etmek çevrilmek, dönmek. inâd (A.) [ عناد ] inat. inân (A.) [ عنان ] dizgin. inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma. inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler. inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik. incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma. ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan. indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan. indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme. indifâ etmek püskürmek. ineb (A.) [ عنب ] üzüm. infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma. infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma. infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme. infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış. infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama. infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma. infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak. infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma. inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş. inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma. inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma. inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük. inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma. inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma. inhiraf olunmak dönülmek. inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını kaybetmek. inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel. inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş. inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama. inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme. inkâr edilmek yadsınmak. inkâr etmek yadsımak. inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm. inkılâb etmek dönüşmek. inkırâz bulmak tükenmek, çökmek. inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama. inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme. inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme. inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık. inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş. inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme. inkisâm etmek bölünmek. inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma. inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme. inkişaf bulmak gelişmek. inkişaf etmek gelişmek.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:12 insâf (A.) [ انصاف ] acıma. insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili. insaniyul-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli. insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık. insibab etmek dökülmek. insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra. insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü. insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel. insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler. inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon. inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma. inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme. inşikâk etmek yarılmak, bölünmek. inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama. intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma. intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak. intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma. intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu. intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma. intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış. intibâk (A.) [ انطباق ] uyum. intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi. intifâ (A.) [ انتفاع ] yararlanma. intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme. intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim. intihâb edilmek seçilmek. intihab eylemek seçmek. intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler. intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme. intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma. intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak. intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit. intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi. intikal etmek geçmek intikâm (A.) [ انتقام ] öc. intikam almak öc almak. intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı. intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde çalışmaya başlama. intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak. intizâ (A.) [ انتزاع ] söküp alma. intizâm (A.) [ انتظام ] düzen. intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli. intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş. intizâr etmek beklemek. inzâl (A.) [ انزال ] indirme. inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen. inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme. inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama. inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri. irâe (A.) [ ارائه ] gösterme. irâe etmek göstermek. îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç. irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk. irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek. îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı. ircâ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme. ircâ etmek döndürmek, çevirmek. irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür. irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü. irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım. irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme. irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla. irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal. irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik. irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme. irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek. irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme. irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi. irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik. irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici. irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek. irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma. irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik. irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm. irtihâl etmek ölmek. irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme. irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme. irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek. irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme. irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma. irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme. irzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme. isâd (A.) [ اصعاد ] yükseltme. isâd etmek yükseltmek, çıkartmak. isâd olunmak yükseltilmek. isaf olunmak yerine getirilmek. isâr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme. isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık. isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme. îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma. isâl etmek ulaştırmak. isâle (A.) [ اساله ] akıtma. isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama. isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek. îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan. îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:14 isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger. ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma. iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme. iskân edilmek yerleştirilmek. iskân etmek yerleştirmek. iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme. iskât (A.) [ اسکات ] susturma. iskât etmek susturmak. islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman. islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık. ism (A.) [ اسم ] ad. ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma. isnâaşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki. isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira. isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi. isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık. istîâb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma. isticâl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış. istifâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma. istikâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma. istilâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme. istimâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma. istimâl edilmek kullanılmak. istimâl etmek kullanmak. istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme. istiâne olunmak yardım istenmek. istibâd (A.) [ استبعاد ] uzak görme. istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi. istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı. isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme. isticvâb etmek sorgulamak. istidâ (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme. istidânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe. istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek. istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında yargıda bulunma. istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı. istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti. istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma. istifrâğ etmek kusmak. istifsâr etmek açıklama istemek. istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme. istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme. 3.tokgözlülük. istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme. istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık. istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten sonra uykuya yatma. istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme. istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma. istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar. istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme. istihdaf eylemek hedef edinmek. istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma. istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme. istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen. istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma. istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey. istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper. istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama. istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim. istihlâk etmek tüketmek, harcamak. istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma. istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket. istihrâc etmek çıkarmak. istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim. istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme. istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma. istihzâ (A.) [ استهزا ] alay. istihzâ etmek alay etmek. istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma. istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön. istikamet vermek yön vermek. istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama. istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme. istikbal etmek karşılamak. istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme. istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme. istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık. istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama. istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme. istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek. istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık. istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma. istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma. istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme. istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek. istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme. istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek. istilzâm eylemek gerektirmek. istimâ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme. istimâ etmek kulak vermek, dinlemek. istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme. istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme. istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma. istimlâk edilmek kamulaştırılmak. istimlâk etmek kamulaştırmak. istimnâ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon. istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik. istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme. istinâd etmek dayanmak. istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek. istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:15 istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının feshini isteme. istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma. istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik. istinkâf etmek çekimser kalmak. istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme. istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama. istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek. istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme. istirâhat etmek dinlenmek. istirâk-ı sem etmek kulak misafiri olmak. istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma. istirdâd edilmek geri alınmak. istirdâd etmek geri almak. istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme. istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek. istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına. istirkab etmek çekememek. istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması. istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme. istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı. istisnâî (A.) [ استثنائی ] kural dışı. istişâre (A.) [ استشاره ] danışma. istişâre etmek danışmak. istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme. istişhâd yapmak örnek vermek. istitâat (A.) [ استطاعت ] güç. istitâr (A.) [ استتار ] örtünme. istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken. istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük. istizâf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme. istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru. istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme. isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı. îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme. işâr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme. işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma. işârât (A.) [ اشارات ] işaretler. işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz. işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek. işbâ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma. işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme. işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek. işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme. işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme. işmizâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme. işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma. işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu. işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi. işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi. iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma. iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme. iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı. iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak. iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah. iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici. iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma. iştihâr etmek meşhur olmak. iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme. iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama. iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma. iştirâ etmek satın almak. iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık. iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm. iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma. îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek. işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda. işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli. işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli. işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr. itâm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme. itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme. itâat etmek uymak, boyun eğmek. itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma. itâle (A.) [ اطاله ] uzatma. itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma. itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme. itfâ etmek söndürmek. itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı. ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir kuruluşa manen hediye etmesi. ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma. itham etmek suçlamak. itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık. itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak. itibâren (A.) [ اعتبارا ] den beri. itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan. itibariyle (A.-T.) bakımından. itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma. itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç. itikâd etmek inanmak. itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar. itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler. itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme. itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma. itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici. itimâd (A.) [ اعتماد ] güven. itimâd edilmek güvenilmek. itimâd etmek güvenmek. itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek. itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu. itinâ (A.) [ اعتنا ] özen. itinâ edilmek özen gösterilmek. itinâ etmek özen göstermek. itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı. itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme. itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk. itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık. itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak. itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek. itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma. itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma. itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme. itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek. itmâm etmek tamamlamak, bitirmek. itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme. ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme. ittibâ etmek uymak, izlemek. ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek. ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme. ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele. ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî. ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik. ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm. ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma. ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme. ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek. ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek. ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma. ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak. ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme. ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik. ityân (A.) [ اتيان ] getirme. ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel. ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak. iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş. iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş. iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan. izâc etmek rahatsız etmek. izâf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma. izân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye. izân etmek akıl etmek. izâbe (A.) [ اذابه ] eritme. izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma. izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme. izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama. izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra. izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli. izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik. îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama. îzâh edilmek açıklanmak. îzâh etmek açıklamak. îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar. îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak. îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak. izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme. izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek. izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek. izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular. izâr (A.) [ ازار ] peştemal. izâr (A.) [ عذار ] yanak. izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma. izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik. izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma. îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı. izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme. izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak. izin (A.) [ اذن ] izin. izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma. izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma. izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma. izn (A.) [ اذن ] izin. izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik. izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
Admin ADMiNiSTRARTOR
Anzahl der Beiträge : 1915Alter : 55Devlet/Sehir : Almanya/Hessenis alani/Hobi : Balik Tutmak, Bilgisayar & internet ve AilemMedeni Hali - Evli/Bekar : EvliyimAnmeldedatum : 27.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 04:47 Ellerine saglik Arkadasim, baya emek zarf etmisin bu güzel Paylasim icin.
Bazi arkadaslarin isine yarayabilir.
Cok Süper olmus!
Not : Konuyu Önemlilere aliyorum!
Saygilarimla
Bahtiyar
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 15:01 -J- jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva. jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek. jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem. jeng (F.) [ ژنگ ] pas. jengâr (F.) [ ژنگار ] pas. jerf (F.) [ ژرف ] derin. jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik. jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli. jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka. jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş. jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın. jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.-K- kab (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp. kar (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip. kabâ (A.) [ قبا ] cübbe. kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur. kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler. kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler. kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan. kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli. kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri. kâbil olmak mümkün olmak, elvermek. kâbile (A.) [ قابله ] ebe. kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile. kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir. kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek. kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler. kâbin (F.) [ کابين ] mehir. kabir (A.) [ قبر ] mezar. kabl (A.) [ قبل ] önce. kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce. kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi. kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi. kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir. kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık. kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma. kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan. kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama. kabza (A.) [ قبضه ] sap. kâc (F.) [ کاج ] çam. kad (A.) [ قد ] boy. kadd (A.) [ قد ] boy. kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi. kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak. kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece. kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir. kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama. kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç. kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze. kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı. kadim (A.) [ قدیم ] eski. kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden. kâdir (A.) [ قادر ] güçlü. kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü. kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir. kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir. kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik. kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece. kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir. kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir. kafâ (A.) [ قفا ] baş. kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi. kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi. kâfi (A.) [ کافی ] yeterli. kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile. kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair. kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt. kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır. kâh (F.) [ کاه ] saman. kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe, 2.alçak, namussuz. kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva. kahhar (A.) [ قهار ] kahredici. kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme. kâhil (A.) [ کاهل ] tembel. kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan. kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden. kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe. 2.alçak, namussuz. kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme. kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar. kaht (A.) [ قحط ] kıtlık. kahve (A.) [ قهوه ] kahve. kâid (A.) [ قائد ] komutan. kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas. kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla. kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan. kâil olmak razı olmak. kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik. kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek. kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman. kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen. kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan. kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya. kâkül (F.) [ کاکل ] perçem. kâl (A.) [ قال ] söz, laf. kal (A.) [ قلع ] koparma, sökme. kala (A.) [ قلعه ] kale kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş. kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül. kalb (A.) [ قلب ] değiştirme. kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek. kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili. kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı. kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan. kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro. kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi. kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar. kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden. kalil (A.) [ قليل ] az. kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş. kalyân (F.) [ قليان ] nargile. kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu. kamer (A.) [ قمر ] ay. kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak. kâmet (A.) [ قامت ] boy. kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili. kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle. kamîs (A.) [ قميص ] gömlek. kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu. kamus (A.) [ قاموس ] sözlük. kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu. kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak. kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme. kanaat etmek yetinmek. kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı. kand (A.) [ قند ] şeker. kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden. kâni etmek ikna etmek. kâni olmak ikna olmak. kannâd (A.) [ قناد ] şekerci. kantar (A.) [ قنطار ] baskül. kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam. kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları. kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu. kâr (F.) [ کار ] iş. kâr etmek işlemek, tesir etmek. karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık. karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler. karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü. karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş. karargîr olmak karara bağlanmak. kârbân (F.) [ کاربان ] kervan. kârd (F.) [ کارد ] bıçak. kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir. kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri. kârger (F.) [ کارگر ] işçi. karha (A.) [ قرحه ] yara. kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik. kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi. kâri (A.) [ قارء ] okuyucu. kâriîn (A.) [ قارئين ] okuyucular. kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu. karîb (A.) [ قریب ] yakın. karîben (A.) [ قریبا ] yakında. karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü. karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost. karîne (A.) [ قرینه ] ipucu. kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı. karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl. kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan. karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek. kârvan (F.) [ کاروان ] kervan. karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray. karye (A.) [ قریه ] köy. karz (A.) [ قرض ] borç. kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş. kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten. kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba. kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler. kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder. kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme. kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak. kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse. kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası. kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı. kasem (A.) [ قسم ] yemin. kasır (A.) [ قصر ] köşk. kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan. kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden. kaside (A.) [ قصيده ] kaside. kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi. kasîr (A.) [ قصير ] kısa. kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk. kassab (A.) [ قصاب ] kasap. kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı. kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı. kasvet basmak gönlü daralmak. kâş (F.) [ کاش ] keşke. kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne. kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans. kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden. kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke. kat (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme.[b]
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 15:09 katan (A.) [ قطعا ] kesinlikle. katen (A.) [ قطعا ] kesinlikle. katî (A.) [ قطعی ] kesin. katî sûrette kesin olarak, kesinlikle. katiyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik. katiyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla. katarât (A.) [ قطرات ] damlalar. katf (A.) [ قطف ] devşirme. kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle. kâti (A.) [ قاطع ] kesen, kesici. kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı. kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren. katil (A.) [ قتل ] öldürme. kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı. katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil. katre (A.) [ قطره ] damla. kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler. kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler. kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar. kavî (A.) [ قوی ] güçlü. kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus. kavis (A.) [ قوس ] yay. kaviyül-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı. kavl (A.) [ قول ] söz. kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk. kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı. kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik. kavs (A.) [ قوس ] yay. kay (A.) [ قی ء ] kusma. kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt. kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe. kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili. kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen. kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler. kâzî (A.) [ قاضی ] kadı. kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı. kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme. keenlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak. kes (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh. kebed (A.) [ کبد ] karaciğer. kebîr (A.) [ کبير ] büyük. kebş (A.) [ کبش ] koç. kebûd (F.) [ کبود ] mavi. kebûter (F.) [ کبود ] güvercin. kec (F.) [ کج ] eğri. kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı. keçel (F.) [ کچل ] kel. kedd (A.) [ کد ] emek. keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık. kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli. kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya. kedû (F.) [ کدو ] kabak. kef (F.) [ کف ] köpük. kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik. kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe. kefel (A.) [ کفل ] kalça. kefere (A.) [ کفره ] kafirler. keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç. keffe (A.) [ کفه ] kefe. kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir. kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden. kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı. keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan. kefter (F.) [ کفتر ] güvercin. kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik. kehene (A.) [ کهنه ] kahinler. kehf (A.) [ کهف ] mağara. kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi. kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu. kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri. kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep. kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun. kelâm (A.) [ کلام ] söz. kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kurân. kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri. kelb (A.) [ کلب ] köpek. kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler. kelime (A.) [ کلمه ] sözcük. kelle (F.) [ کله ] baş. kem (F.) [ کم ] az, eksik. kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı. kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi. kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi. kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik. kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle. kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle. kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman. kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili. kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken. kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi. kemend (F.) [ کمند ] kement. kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi. kemer (F.) [ کمر ] bel. kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı. kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak. kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik. kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik. kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz. kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur. kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan. kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer. kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise. kenîz (F.) [ کنيز ] cariye. kenz (A.) [ کنز ] hazine. ker (F.) [ کر ] sağır. kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme. kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı hal. kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı. kere (A.) [ کره ] kez. kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz. kerem (A.) [ کرم ] cömertlik. kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek. keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert. kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek. kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç. kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce. kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk. kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba. kerrât (A.) [ کرات ] defalar. kerre (A.) [ کره ] defa. kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek. kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan. kervansaray bk. karvanserây. kes (F.) [ کس ] kişi, kimse. kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat. kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk. kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik. kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma. kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen. kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba. kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu. kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol. kesîrül-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan. kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk. kesretle A.-T.) çokça, bolca. kesretli (A.-T.) çok, fazla. keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma. keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma. keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı. keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme. keştî (F.) [ کشتی ] gemi. keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan. ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği. ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama. kettân (A.) [ کتان ] keten. ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı. kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar. kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız. kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş. kevn (A.) [ کون ] varlık. kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz. keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen. keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet. keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele. keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik. keyhân (F.) [ کيهان ] dünya. keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal. kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece. kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde. kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı. kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler. kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön. kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı. kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene. kıdem (A.) [ قدم ] eskilik. kıdve (A.) [ قدوه ] önder. kılâ (A.) [ قلاع ] kaleler. kıllet (A.) [ قلت ] azlık. kırâat (A.) [ قرائت ] okuma. kırâat etmek okumak. kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu. kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine yaklaşması. kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı. kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri. kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler. kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm. kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı. kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme. kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay. kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça. kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi. kışr (A.) [ قشر ] kabuk. kıta (A.) [ قطعه ] parça. kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme. kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm. kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma. kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak. kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı. kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese. kıymet (A.) [ قيمت ] değer. kıymet vermek değer vermek. kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen. kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli. kıyr (A.) [ قير ] katran, zift. kıyye (A.) [ قيه ] okka.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 15:12 kibar (A.) [ کبار ] büyükler. kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme. kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık. kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik. kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik. kîl (A.) [ قيل ] söz. kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler. kîle (A.) [ کيله ] kile. kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise. kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem. kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu. kilye (A.) [ کليه ] böbrek. kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı. kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal. kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli. kindar (F.) [ کيندار ] kinci. kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci. kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler. kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca. kirbâs (A.) [ کرباس ] bez. kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk. kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği. kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği. kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi. kisve (A.) [ کسوه ] giysi. kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti. kîş (F.) [ کيش ] din. kişt (F.) [ کشت ] ekin. kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla. kişver (F.) [ کشور ] ülke. kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan. kitâb (A.) [ کتاب ] kitap. kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt. kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane. kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk. kitmân etmek saklamak. kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık. kizb (A.) [ کذب ] yalan. köhne (F.) [ کهنه ] eski. kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik. kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar. kûçe (F.) [ کوچه ] sokak. kudât (A.) [ قضات ] kadılar. kûdek (F.) [ کودک ] çocuk. kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler. kudret (A.) [ قدرت ] güç. kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal. kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler. kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık. kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı saygısız. kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm. kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan. kûfe (F.) [ کوفه ] küfe. kufl (A.) [ قفل ] kilit. kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte. kûh (F.) [ کوه ] dağ. kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç. kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık. kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi. kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar. kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel. kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk. kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler. kumâr (A.) [ قمار ] kumar. kumâş (A.) [ قماش ] kumaş. kumrî (A.) [ قمری ] kumru. kûr (F.) [ کور ] kör. kura (A.) [ قرعه ] kura, ad çekme. kurâ (A.) [ قراء ] köyler. kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü. kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın. kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı. kûrî (F.) [ کوری ] körlük. kurrâ (A.) [ قراء ] Kurân okuyucular. kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak. kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar. kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar. kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ. kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ. kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul. kûse (F.) [ کوسه ] köse. kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal. kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak. kûşe (F.) [ کوشه ] köşe. kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba. kûşk (F.) [ کوشک ] köşk. kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek. kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa. kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz. kutb (A.) [ قطب ] kutup. kutn (A.) [ قطن ] pamuk. kutr (A.) [ قطر ] çap. kuûd (A.) [ قعود ] oturma. kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler. kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet. kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü. kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü. kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç. kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer. kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar. kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar. kuzât (A.) [ قضات ] kadılar. kûze (F.) [ کوزه ]] testi. kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük. küdûr (A.) [ کدور ] kederler. küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa. küffar (A.) [ کفار ] kafirler. küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür. küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz. kühen (F.) [ کهن ] eski. külah (F.) [ کلاه ] şapka. külbe (F.) [ کلبه ] kulübe. küleh (F.) [ کله ] külah, şapka. külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim. küll (A.) [ کل ] tüm, bütün. küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok. külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü. künc (F.) [ کنج ] köşe. küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe. künh (A.) [ کنه ] asıl, öz. künûn (F.) [ کنون ] şimdi. künûz (A.) [ کنوز ] hazineler. küre (A.) [ کره ] küre. küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya. kürevî (A.) [ کروی ] küresel. kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay. kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent. küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma. küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar. küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış. küşâd etmek açılış yapmak, açmak. küştî (F.) [ کشتی ] güreş. küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar. kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar. kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 15:13 -L- lâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur. lal (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak. lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa. lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma. lâbis (A.) [ لابس ] giyen. lâbis olmak giymek. lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım. lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz. lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert. lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı. lâf (F.) [ لاف ] söz. lafazan (F.) [ لافزن ] geveze. lafız (A.) [ لفظ ] söz. lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva. lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız. lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili. lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız. lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna. lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak. lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak. lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak. lağz (A.) [ لغز ] sürçme. lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma. lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit. lahika (A.) [ لاحقه ] ek. lahm (A.) [ لحم ] et. lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil. laht (F.) [ لخت ] parça. lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî. lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza. laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş. lakab (A.) [ لقب ] lakap. lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız. lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık. lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki. laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek. laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf. lâl (F.) [ لال ] dilsiz. lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği. lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik. lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel. lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi. lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz. lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık. lâmi (A.) [ لامع ] parlayan. lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan. lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu. lâne (F.) [ لانه ] yuva. lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua. lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle. lâşe (F.) [ لاشه ] leş. lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen. latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak. latife (A.) [ لطيفه ] şaka. latife etmek (A.-T.) şaka yapmak. latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı. latme (A.) [ لطمه ] tokat. lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız. lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık. lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu. lâyakil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan. lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz. lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli. lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz. lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez. lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz. lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz. lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı. lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız. lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz. lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz. lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli. leâli (A.) [ لئالی ] inciler. leb (F.) [ لب ] dudak. lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu. leben (A.) [ لبن ] süt. leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı. lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat. lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı. ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili. leffen (A.) [ لفا ] ilişikte. leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına. lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler. leîm (A.) [ لئيم ] alçak. leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça. leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte. lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli. lema (A.) [ لمعه ] parıltı. lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama. lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar. lems (A.) [ لمس ] dokunma. lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı. leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal. lerzân (F.) [ لرزان ] titrek. lerziş (F.) [ لرزش ] titreme. leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu. letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik. letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler. levâhık (A.) [ لواحق ] ekler. levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar. levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler. levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı. levh (A.) [ لوح ] levha. levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela. levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür. levs (A.) [ لوث ] pislik. levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik. leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler. leyl (A.) [ ليل ] gece. leyle (A.) [ ليله ] gece. leylî (A.) [ ليلی ] yatılı. leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz. leyyin (A.) [ لين ] yumuşak. lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler. lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli. lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler. lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk. libas (A.) [ لباس ] giysi. licâm (F.) [ لجام ] gem. lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı. ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin. lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan. lihye (A.) [ لحيه ] sakal. lîk (F.) [ ليک ] ama ancak. likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz. lîme (F.) [ ليمه ] parça. lîmû (F.) [ ليمو ] limon. lisân (A.) [ لسان ] dil. lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili. lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim. lise (A.) [ لثه ] diş eti. livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak. livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık. liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma. lubet (A.) [ لعبت ] oyuncak. lubetbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı. luâb (A.) [ لعاب ] salya. lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler. lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime. lugaz (A.) [ لغز ] bilmece. lukme (A.) [ لقمه ] lokma. lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah. lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik. lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek. lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi. lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş. lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi. lülü (A.) [ لؤلؤ ] inci. lübb (A.) [ لب ] öz. lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su. lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu. lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah. lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma. lüzum görmek gerekli bulmak.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355Alter : 47Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württembergis alani/Hobi : Issiz Adamin Isi CokturAnmeldedatum : 30.03.08 Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 15:15 -M- mâ (A.) [ ما ] su. mâ (F.) [ ما ] biz. maâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar. maber (A.) [ معبر ] geçit. mani (A.) [ معنی ] anlam. maraz (A.) [ معرض ] sergi. mareke (A.) [ معرکه ] savaş alanı. maşerî (A.) [ معشری ] kollektif. maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri. maâbir (A.) [ معابر ] geçitler. maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret. mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra. maâdin (A.) [ معادن ] madenler. maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki. maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve. maânî (A.) [ معانی ] anlamlar. maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı. maarif nezareti millî eğitim bakanlığı. maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık. maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef. maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte. maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin. mâbadut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi. mâbaduttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] ****fizik, doğa ötesi. mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki. mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var. mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane. mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı. mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen, mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven. mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı. maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik. mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu. madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde. maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist. maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik. maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist. mâde (F.) [ ماده ] dişi. mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet. madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji. mâder (F.) [ مادر ] anne. maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı. mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma. mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak. madûd (A.) [ معدود ] sayılı. madûd olmak sayılmak. mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş. mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk. mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt. mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı. mafsal (A.) [ مفصل ] eklem. magâre (A.) [ مغاره ] mağara. mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar. mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri. mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış. mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış. mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak. mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak. mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma. mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama. mağfiret etmek yarlıgamak. mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış. mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca. mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik. mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli. mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas. mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş. mağrûr olmak gururlanmak. mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek. mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş. mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış. mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik. mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış. mâh (F.) [ ماه ] ay. mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi. mahabbet eylemek sevmek. mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri. mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler. mahal (A.) [ محل ] yer. mahall (A.) [ محل ] yer. mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli. mahalliye (A.) [ محليه ] yerel. mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık. mahâret (A.) [ مهارت ] beceri. mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç. mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler. mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan. mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler. mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar. mahbes (A.) [ محبس ] hapishane. mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili. mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane. mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç. mahcûb etmek utandırmak. mahcûb olmak utanmak. mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık. mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli. mahcûz olmak haczedilmek. mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı. mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul. mâhe (F.) [ ماهه ] matkap. mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap. mahfî (A.) [ مخفی ] gizli. mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili. mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice. mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış. mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay. mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay. mâhî (F.) [ ماهی ] balık. mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli. mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü. mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş. mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş. mahkûm etmek hüküm giydirmek. mahkum olmak hüküm giymek. mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad. mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş. mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık. mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş. mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık. mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş. mahmul (A.) [ محمول ] yüklü. mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın. mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel. mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri. mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli. mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü. mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış. mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak. mahrum (A.) [ محروم ] yoksun. mahrum etmek yoksun bırakmak. mahrum olmak yoksun kalmak. mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk. mahrut (A.) [ مخروط ] koni. mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen. mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç. mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış. mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek. mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir. mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık. mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap. mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü. mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili. mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma. mahvetmek (A.-T.) yok etmek. mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam. mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş. mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü. mahzun etmek hüzünlendirmek. mahzun olmak hüzünlenmek. mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde. mahzur (A.) [ محذور ] sakınca. mahzur görmek sakıncalı bulmak. mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler. mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi. mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su. mâide (A.) [ مائده ] sofra. mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan. mâil olmak eğilim göstermek. maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik. maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma. makad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, kıç. 2.minder. makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler. mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü. mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi. makâl (A.) [ مقال ] söz. makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar. makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez. makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar. makber (A.) [ مقبر ] mezar. makbere (A.) [ مقبره ] mezar. makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen. makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi. makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş. makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen. makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri. makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak. makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak. makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
Gefällt mir Gefällt mir nicht
Gesponserte Inhalte
Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük
Osmanlica - Türkce Sözlük
Ähnliche Themen
Ähnliche Themen
Befugnisse in diesem Forum Sie können in diesem Forum nicht antworten