www.bahtiyar.forumkostenlos.at BAHTiYARIN AiLE PLATFORMUNA HOSGELDiNiZ ! |
|
| Osmanlica - Türkce Sözlük | |
| | |
Autor | Nachricht |
---|
prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 02:59 | |
| -A-
â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek. adâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar. adâd (A.) [ اعداد ] sayılar. âik (A.) [ عائق ] engel. alâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce. alâf (A.) [ آلاف ] otlar. alâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler. alâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler. alem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen. amâ (A.) [ اعمی ] kör. amâk (A.) [ اعماق ] derinlikler. amâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar. amâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar. anî (A.) [ اعنی ] yani. arâb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları. arâbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı. arâz (A.) [ اعراض ] belirtiler. asâb (A.) [ اعصاب ] sinirler. asâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar. aşâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler. aşârî (A.) [ اعشاری ] ondalık. avec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü. aver (A.) [ اعور ] tek gözlü. ayâd (A.) [ اعياد ] bayramlar. ayân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler. ayün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar. azâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar. azam (A.) [ اعظم ] en büyük. âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu. 8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava. âb (F.) [ آب ] Ağustos. âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su. âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi. âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı. âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı. âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı. âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap. âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap. âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap. abâb (A.) [ عبعاب ] vantrolog. abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba. âbâ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler. âbâd (A.) [ آباد ] ebedler. âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr. âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek. âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak. âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır. âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık. âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı. âbâl (A.) [ آبال ] develer. âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı. abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul. âbâr (A.) [ آبار ] kuyular. âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı. âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal. abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle. âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane. âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz. abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama. abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer. abdestlik (F.-T.) kısa cübbe. âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva. abes (A.) [ عبث ] saçma, abes. âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı. âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi. âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi. abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin. âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga. âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip. âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu. âbî (F.) [ آبی ] mavi. âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı. abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler. âbidât [ آبدات ] anıtlar. âbide (A.) [ آبده ] anıt. âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal. âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı. âbir (A.) [ عابر ] yaya. âbisten (F.) [ آبستن ] gebe. âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı. âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip. âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş. âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir. âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz. âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal. abraş (A.) [ ابرش ] alacalı. âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık. âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan. abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan. âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim. âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı. âc (A.) [ عاج ] fildişi. âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı. acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip. acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele. aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba. acebâ (A.) [ عجبا ] acaba. acele (A.) [ عجله ] acele. aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele. acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem. acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam. acemce (A.-T.) Farsça. acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı. acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran. acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar. aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler. acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç. acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey. âcil (A.) [ عاجل ] acil. âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak. acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş. âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben. âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce. âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik. âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik. âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben. acûl (A.) [ عجول ] aceleci. acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele. acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı. acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı. âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit. acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama. âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam. adalât (A.) [ عضلات ] kaslar. adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar. adâlet (A.) [ عدالت ] adalet. adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli. âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar. adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık. adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek. add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme. addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek. addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek. addolunmak sayılmak, kabul edilmek. aded (A.) [ عدد ] sayı. adeden (A.) [ عددا ] sayıca. adedî (A.) [ عددی ] sayısal. âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam. adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem. adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık. adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik. adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama.. adem -i telîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe. adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik. ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi. âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen. âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık. âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar. âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık. ades (A.) [ عدس ] mercimek. adese (A.) [ عدسه ] mercek. âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet. âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı. âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre. adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar. âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz. adîd (A.) [ عدید ] birçok. adîde (A.) [ عدیده ] birçok. âdil (A.) [ عادل ] adaletli. adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk. âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce. adîm (A.) [ عدیم ] yok olan. adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız. âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan. adl (A.) [ عدل ] adalet. adlâ (A.) اضلاع ] kenarlar. adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili. adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye. adn (A.) [ عدن ] cennet. adû (A.) [ عدو ] düşman.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:02 bearbeitet; insgesamt 2-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:00 | |
| âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar. âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma. âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar. âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk. âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı. âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin. âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan. âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı. âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış. âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili. âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel. âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber. âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren. âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren. âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş. afîf (A.) [ عفيف ] iffetli. âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan. âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş. âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk. âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik. âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak. afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici. afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası. afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun. âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş. âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı. âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören. âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik. âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü. afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af. âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar. âgâh etmek haberdar etmek. âgâh olmak haberdar olmak. âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık. âgeh (F.) [ آگه ] haberdar. âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık. âgîn (F.) [ آگين ] dolu. âgûş (A.) [ آغوش ] kucak. âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma. ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar. âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç. ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar. âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık. ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler. ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar. ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık. ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla. ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin. ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar. ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler. ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar. ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar. ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar. ağsân (A.) [ اغصان ] dallar. ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar. ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar. ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost. âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme. âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek. âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme. âhâd (A.) [ آحاد ] birler. ahad (A.) [ احد ] bir. ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu. ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler. ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost. ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler. ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler. ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar. ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme. ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir. ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri. ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil. ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler. ahdeb (A.) [ احدب ] kambur. ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni. ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and. âhek (F.) [ آهک ] kireç. âhen (F.) [ آهن ] demir. âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız. âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence. âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu. âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu. âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci. âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli. âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi. âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit. âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum. âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli. âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs. âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs. âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü. âher (A.) [ آخر ] başka, diğer. âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır. âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık. ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli. ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar. ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş. ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer. ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin. ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan. âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış. ahîr (A.) [ آخر ] son, en son. âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç. âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü. âhire (A.) [ آخره ] son. ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak. âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya. âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz. âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler. âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet. âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda. âhiz (A.) [ آخذ ] alan. ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç. ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler. ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler. ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak. ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı. ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy. ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı. ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy. ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:05 | |
| ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi. ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar. ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar. ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar. ahlât -ı erbaa [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak. ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak. ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça. ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık. ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl. ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler. ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler. ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce. ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar. ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret. ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz. ahsâs (A.) [ احساس ] duygular. ahsen (A.) [ احسن ] en güzel. ahşâ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler. ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler. ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet. ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar. ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler. âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış. ahter (F.) [ اختر ] yıldız. ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız. ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci. ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci. ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan. ahu (A.) [ اخو ] kardeş. âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca. âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu. âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak. âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca. âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı. âhur (F.) [ آخر ] ahır. âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar. âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi. âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma. âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme. âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme. ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar. ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller. ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç. ahvel (A.) [ احول ] şaşı. ahyâ (A.) [ احيا ] diriler. ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar. ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman. ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler. ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler. ahz (A.) [ اخذ ] alma. ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek. ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi. ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler. ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil. ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü. ahzetmek almak. ahzüitâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş. ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma. âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen. âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat. âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir. âika (A.) [ عائقه ] engel. âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı. ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili. âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı. âk (A.) [ عاق ] serkeş. akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe. akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar. akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş. akabinde (A.-T.) ardından. akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler. akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık. akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk. akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar. akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin. akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma. akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler. akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar. akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek. akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki. akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal. akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yapmak. akıbet (A.) [ عاقبت ] son. âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü. âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen. âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda. âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi. akıl (A.) [ عقل ] akıl. âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca. âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın. âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz. âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan. akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide. akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı. akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı. âkil (A.) [ آکل ] yiyen. akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz. akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak. akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis. akl (A.) [ عقل ] akıl. akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin. akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı. akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail. akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl. akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu. aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri. aklen (A.) [ اقلا ] akılca. aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu. aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel. akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm. akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler. akm (A.) [ عقم ] kısırlık. akmâr (A.) [ اقمار ] aylar. akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar. akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar. akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar. akreb (A.) [ اقرب ] en yakın. akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi. akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre. aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis. aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı. aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı. aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son. aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal. aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu. aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler. aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler. akser (A.) [ اقصر ] en kısa. aksetmek yansımak, vurmak. aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz. aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon. aktâ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler. aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler. aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler. aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı. akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan. akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına. akvâl (A.) [ اقوال ] sözler. akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler. akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:06 | |
| âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat. âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek. alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref. alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri. alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa. âlâf (A.) [ آلاف ] binler. alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına. alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler. alâim (A.) [ ] işaretler, alametler. alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı. alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük. alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka. alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili. alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı. alâkadar etmek ilgilendirmek. alâkadar olmak ilgilenmek. alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer. alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince. âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar. alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler. alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri. âlât (A.) [ آلات ] aletler. alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere. alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak. âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş. aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli. alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi. aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık. alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk. alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı. alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne. alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa. alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle. alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele. alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca. alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer. alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız. aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa. alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince. alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak. âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren. alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet. âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen. alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar. âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan. âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan. âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar. âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan. âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan. alenen (A.) [ علنا ] açıkça. alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr. âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt. alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak. alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe. aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine. aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt. aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun. âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek. âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli. âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli. âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar. âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli. âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer. alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat. âlim (A.) [ عالم ] bilgin. alîm (A.) [ عليم ] çok bilen. âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı. âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü. âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce. âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek. aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi. Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah. allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin. âlû (F.) [ آلو ] erik. âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne. âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış. âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış. âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz. âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık. âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, fahişe. 2.alışık. âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası. âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer. âmâde (F.) [ آماده ] hazır. âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık. a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller. âmâl (A.) [ آمال ] emeller. âmâl (A.) [ آمال ] emeller. âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap. amd (A.) [ عمد ] kasıt. amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak. âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş. âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş. âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş. âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş. amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal. amele (A.) [ عمله ] işçi. amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek. amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı. ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat. ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama. âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık. âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış. amîk (A.) [ عميق ] derin. âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali. amîm (A.) [ عميم ] yaygın. âmîn (A.) [ آمن ] amin. âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak. âmir (A.) [ آمر ] emreden. âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine. âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca. âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın. âmm (A.) [ عام ] yıl. amm (A.) [ عم ] amca. ammâ (A.) [ اما ] ama. ammâbad (A.) [( امابعد ] maksada gelince. amme (A.) [ عمه ] hala. amûd (A.) [ عمود ] direk. amûden (A.) [ عمودا ] dikine. amûdî (A.) [ عمودی ] dikey. âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme. âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten. âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen. âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı. âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama. ân (A.) [ آن ] an. an (A.) [ عن ] den, -dan. ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak. ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava. ananât (A.) [ عنعنات ] gelenekler. anane (A.) [ عنعنه ] gelenek. ananevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel. ânân (F.) [ آنان ] onlar. anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar. anâsır-ı erbaa [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak. ânât (A.) [ آنات ] anlar. anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe. anber (A.) [ عنبر ] amber. anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu. andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül. âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek. anh (A.) [ عنه ] ondan. anhâ (A.) [ عنها ] ondan. anhâ (F.) [ آنها ] onlar. ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal. ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda. âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda. ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka, ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden. ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile. ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek. ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden. anûd (A.) [ عنود ] inatçı. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:07 | |
| âr (A.) [ عار ] utanma, ar. arar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç. ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen. ârâ (A.) [ آراء ] oylar. arâis (A.) [ عرائس ] gelinler. arab (A.) [ عرب ] arap arabî (A.) [ عربی ] arapça. arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı. arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi. arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli. arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı. ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme. ârâm etmek yerleşmek ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren. ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar. ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur. ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü. ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme. araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf. arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi. arbede (A.) [ عربده ] kavga. arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı. ard (F.) [ آرد ] un. ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek. arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün. ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel. ârızî (A.) [ عارضی ] geçici. ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış. ârî (F.) [ آری ] evet. ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi. âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç. arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine. arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı. arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan. arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak. arşa (A.) [ عرشه ] güverte. arûs (A.) [ ] gelin. arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü. arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem. arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme. arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine. arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe. ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves. asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği. âsâ (F.) [ آسا ] gibi. asab (A.) [ عصب ] sinir. asabî (A.) [ عصبی ] sinirli. asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı. asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik. âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleymanın veziri. asâkir (A.) [ عساکر ] askerler. asalet (A.) [ اصالت ] asillik. asamm (A.) [ اصم ] sağır. âsân (F.) [ آسان ] kolay. âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler. âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik. âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim. asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar. asel (A.) [ عسل ] bal. ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi. asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli. asgar (A.) [ اصغر ] en küçük. asgarî (A.) [ اصغری ] en az. ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler. âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli. asır bade asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca. âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr. âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar. asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu. asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade. asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare. âsitan (F.) [ آستان ] eşik. âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen. âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen. asker (A.) [ عسکر ] asker, er. asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek. asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman. aslî (A.) [ اصلی ] asıl. aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop. âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü. âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi. asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler. asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti. asrî (A.) [ عصری ] modern. âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke. âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul. âster (F.) [ آستر ] astar. âstîn (F.) [ آستين ] yen. âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu. âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur. âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu. âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü. âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre. âşâm (F.) [ آشام ] içen. aşer (A.) [ عشر ] on. aşere (A.) [ عشره ] onlar. aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak. âşık (A.) [ عاشق ] aşık. âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar. âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın. âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr. âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek. âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak. âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli. âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen. âşir (A.) [ عاشر ] onuncu. aşîr (A.) [ عشير ] onda bir. âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu. âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev. aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk. âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr. âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr. âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina. âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar. âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık. âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı. aşre (A.) [ عشره ] on. âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı. âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran. âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre. âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan. âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:09 | |
| ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar. atime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler. atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş. atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan. atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik. ataş (A.) [ عطش ] susuzluk. atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler. atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye. atebe (A.) [ عتبه ] eşik. ateh (A.) [ عته ] bunama. ateh getirmek bunamak. âteş (F.) [ آتش ] ateş. âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran. âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi. âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak. âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü. âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan. âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı. âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan. âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı. âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı. âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra. âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı. âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik. âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli. âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi. âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı. âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım. âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest. atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme. atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak, atfetmek yöneltmek, vermek. âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan. âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme. âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten. âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel. âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek. âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan. atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür. atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür. atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji. âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek. âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi. âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan. âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan. atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar. atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye. atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası. atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri. ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma. atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık. atş (A.) [ عطش ] susuzluk. atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış. attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı. attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı. atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat. avâid (A.) [ عوائد ] gelirler. avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar. avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar. avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası. avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler. avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği. avân (A.) [ اوان ] zaman. âvâre (F.) [ آواره ] aylak. âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak. avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi. avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler. âvâz (F.) [ آواز ] ses. âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün. avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş. avdet etmek dönmek. avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene. âvîze (F.) [ آویزه ] asılı. avn (A.) [ عون ] yardım. avrât (A.) [ عورات ] kadınlar. avret (A.) [ عورت ] kadın. âyâ (F.) [ آیا ] acaba. ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr. ayâr (A.) [ عيار ] ayar. âyât (A.) [ آیات ] ayetler. ayb (A.) [ عيب ] ayıp. âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret. âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din. âyine (F.) [ آینه ] ayna. âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan. ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi. aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi. ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü. ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık. aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi. ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme. ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz. ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık. azâb (A.) [ عذاب ] azap. azab (A.) [ عزب ] bekar. azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren. âzâd (F.) [ آزاد ] özgür. âzâde (F.) [ آزاده ] özgür. âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük. azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım. âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten. azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar. âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı. âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi. azil (A.) [ عزل ] görevden alma. âzim (A.) [ عازم ] kararlı. azîm (A.) [ عظيم ] büyük. azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma. azimet etmek gitmek. aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın. azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler. azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın. azl (A.) [ عزل ] görevden alma. azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet. azm (A.) [ عظم ] kemik. âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama. âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı. azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire. azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail. azrar (A.) [ اضرار ] zararlar. azulât (A.) [ عضلات ] adaleler. âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:12 | |
| -B-
bâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip. bade (A.) [ بعد ] sonra. badehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra. badelmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsadan sonra. bademâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle. badezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle. bas (A.) [ بعث ] diriliş. basübadelmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş. bazan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman. bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm. bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata. bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan. bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya. bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi. bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru. bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun. bâdâm (F.) [ بادام ] badem. bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken. bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt. bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze. bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap. bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci. bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen. bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen. bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen. bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan. bâdî olmak sebep olmak, yol açmak. bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket. bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl. bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ. bağal (F.) [ بغل ] koltuk. bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan. bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe. bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan. bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire. bâh (A.) [ باه ] cinsel güç. bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet. bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar. bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli. bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit. bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep. bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci. bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat. bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili. bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar. bahîl (A.) [ بخيل ] cimri. bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı. bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden. bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma. bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz. bahr (A.) [ بحر ] deniz. bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu. bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz. bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi. bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz. bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu. bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus. bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz. bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma. bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek. bahs etmek ele almak, söz etmek. bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan. bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek. bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek. bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan. bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş. baht (F.) [ بخت ] talih. bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık. bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak. bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle. baîd (A.) [ بعيد ] uzak. bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan. bâis olmak yol açmak, sebep olmak. bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile. bâk (F.) [ باک ] korku. bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar. bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye. bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan. bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş. bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız. bâl (F.) [ بال ] kanat. bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy. bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu. bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı. bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan. bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan. bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık. bâliş (F.) [ بالش ] yastık. bâm (F.) [ بام ] dam, çatı. bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile. bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin. bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli. bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış. bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım. bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran. bâr vermek meyva vermek. bârân (F.) [ باران ] yağmur. bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu. bârber (F.) [ باربر ] hamal. bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur. bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ. bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir. bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından. bârid (A.) [ بارد ] soğuk. bârîk (F.) [ باریک ] ince. bârika (A.) [ بارقه ] şimşek. bâriz (A.) [ بارز ] belirgin. bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu. bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı. basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi. basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü. basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay. bast (A.) [ بسط ] yayma. batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık. bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde. bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş. batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil. bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde. batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş. batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil. batt (A.) [ بط ] kaz. battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal. bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı. bâyi (A.) [ بایع ] satıcı. bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar. baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner. bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan. bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri. bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman bazı (A.) [ بعض ] kimi. bâzî (F.) [ بازی ] oyun. bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak. bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:02 bearbeitet; insgesamt 2-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:13 | |
| bes (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan. bebr (F.) [ ببر ] kaplan. becâ (F.) [ بجا ] yerinde. becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi. beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru. bed (F.) [ بد ] kötü. bed etmek başlamak. bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan. bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden. bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız. bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli. bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik. bedâyi (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler. bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz. bedbaht etmek mutsuz etmek. bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar. bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu. bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk. bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü. beddil (F.) [ بددل ] ödlek. bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç. bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller. bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli. bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça. bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten. bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı. bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik. bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu. bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu. bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk. bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli. bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu. bedî (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni. bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey. bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden. bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz. bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli. bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin. bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk. bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan. bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma. bedmestlik (F.-T.) [ed mes] içip içip dağıtma. bedmestlik etmek içip için dağıtmak. bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz. bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış. bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı. bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz. bedr (A.) [ بدر ] dolunay. bedre (A.) [ بدره ] para kesesi. bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı. bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz. bedrûd (F.) [ بدرود ] veda. bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli. bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız. bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk. bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter. bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz. bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk. bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek. begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece. behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet. behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık. behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik. behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber. behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun. beher (F.) [ بهر ] her, her biri. behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü. behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî. behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık. behişt (F.) [ بهشت ] cennet. behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik. behiyye (A.) [ بهيه ] güzel. behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan. behre (F.) [ بهره ] nasip. behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan. beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık. behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak. bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık. bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş. bekâm olmak muradına ermek. bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar. bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü. beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet. bel (A.) [ بل ] belki. bel (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma. bel edilmek yutulmak. bel etmek yutmak. belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet. belâ (A.) [ بلی ] evet. belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık. belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış. belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik. belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar. belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket. beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket. beledî (A.) [ بلدی ] kentli. belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye. belî (A.) [ بلی ] evet. belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün. beliyyât (A.) [ بليات ] belalar. belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki. belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe. benâdir (A. benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında. benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları. benât (A.) [ بنات ] kızlar. bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi. bend olmak bağlanmak. bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle. bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler. bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik. bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim. bender (F.) [ بندر ] liman. bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım. bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum. benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe. benefşî (F.) [ بنفشی ] mor. beng (F.) [ بنگ ] esrar. bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş. benî (A.) [ بنی ] oğullar. benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları. benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları. bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası. benû (A.) [ بنو ] oğullar. ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva. berâet (A.) [ برائت ] aklanma. berâet etmek aklanmak. berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit. berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik. berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar. berâyı (F.) [ برای ] için. berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi olmak için. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:16 | |
| berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat. bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun. berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme. berd (A.) [ برد ] soğuk. berde (F.) [ برده ] köle. berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden. berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu. bere (F.) [ بره ] kuzu. berehne (F.) [ برهنه ] çıplak. berekât (A.) [ برکات ] bereketler. bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur. berevât (A.) [ بروات ] beratlar. berf (F.) [ برف ] kar. berfîn (F.) [ برفين ] karlı. berg (F.) [ برگ ] yaprak. bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr. berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev. berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ. berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak. berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş. berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak. berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı. berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce. berk (A.) [ برق ] şimşek. berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden. berkarâr olmak devam etmek, kalmak. berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel. bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu. bermutâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere. bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince. bernâ (F.) [ برنا ] genç. berpâ (F.) [ برپا ] ayakta. berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta. berrak (A.) [ براق ] duru. berren (A.) [ برا ] kara yolu ile. berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili. bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi. bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş. bertaraf etmek gidermek. bertaraf olmak giderilmek. berter (F.) [ برتر ] daha üstün. berterîn (F.) [ برترین ] en üstün. bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi. berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert. berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi. bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok. besâ (F.) [ بسا ] nice. besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler. besend (F.) [ بسند ] yeterli. besende (F.) [ بسنده ] yeterli. beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne. besî (F.) [ بسی ] birçok. besîm (A.) [ بسيم ] güleç. beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste. bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci. bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı. beşâret (A.) [ بشارت ] müjde. beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık. beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri. beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî. beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji. beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık. beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci. beşûş (A.) [ بشوش ] güleç. beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle. betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık. beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli. bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme. bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili. bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji. bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı. bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar. bey (A.) [ بيع ] satış. beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl. beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme. beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek. beyân etmek açıklamak, dile getirmek. beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç. beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge. beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz. beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna. beyn (A.) [ بين ] ara, orta. beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası. beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında. beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası. beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit. beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner. beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe. beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme. beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi. beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz. beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye. beyzî (A.) [ بيضی ] oval. beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç. bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu. bezir (A.) [ بذر ] tohum. bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar. bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten. bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife. bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı. bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi. bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi. bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.
| |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:17 | |
| bir (A.) [ بئر ] kuyu. biset (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammedin peygamber olarak gönderilişi. bîaman (F.) [ بی امان ] amansız. bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız. bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez. bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz. bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz. bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz. bîcan (F.) [ بی جان ] cansız. bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı. bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar. bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı. bîd (F.) [ بيد ] söğüt. bidat (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey. bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm. bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim. bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık. bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli. bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç. bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta. bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt. bîdil (F.) [ بيدل ] aşık. bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz. bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz. bîeman (F.) [ بی امان ] amansız. bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan. bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı. bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz. bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz. bîh (F.) [ بيخ ] kök. bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz. bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız. bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek. bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allaha şükürler olsun. bihâr (A.) [ بحار ] denizler. bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz. bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz. bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız. bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan. bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle. bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık. bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz. bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz. bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz. bihişt (F.) [ بهشت ] cennet. bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme. bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi. bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude. bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız. bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar. bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız. bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal. bîl (F.) [ بيل ] bel. bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler. bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz. bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden. bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet. bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız. bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin. bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine. bilâmânia (A.) [ بلامانعه ] engelsiz bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin. bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca. bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden. bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca. bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden. bilâteehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden. bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin. bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce. bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız. bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz. bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle. bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki. bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat. bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele. biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden. bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile. bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek. bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek. biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak. billûr (A.) [ بلور ] kristal. bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen. bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak. bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde. bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü. bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek. bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün. bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak. bîm (F.) [ بيم ] korku. bîmanâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız. bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta. bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar. bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız. bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak. bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız. bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız. bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz. bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz. bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden. bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz. bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz. bin (A.) [ بن ] oğul. binâ (A.) [ بناء ] yapı. bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören. binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak. binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre. binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı. bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış. bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz. bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz. bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz. bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz. bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul. bînî (F.) [ بينی ] burun. bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez. binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak. binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten. bint (A.) [ بنت ] kız. bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz. bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden. bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir. bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma. birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş. bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız. bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz. birinc (F.) [ برنج ] pirinç. birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş. bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı. biryân (F.) [ بریان ] kebap. bisât (A.) [ بساط ] yaygı.
| |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:17 | |
| bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız. bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız. bîser (F.) [ بی سر ] başsız. bîst (F.) [ بيست ] yirmi. bister (F.) [ بستر ] yatak. bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız. bisyâr (F.) [ بسيار ] çok. bîşe (F.) [ بيشه ] orman. bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman. bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz. bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz. bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız. bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz. bîtâb kalmak bitkin düşmek. bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince. bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen. bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız. bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan. bittab (A.) [ بالطبع ] doğal olarak. bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya. bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle. bîve (F.) [ بيوه ] dul. bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız. bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın. bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış. bîzâr olmak bıkmak, usanmak. bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden. bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak. bostân (F.) [ بوستان ] bahçe. bû (F.) [ بو ] koku. bud (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut. budiyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe. bûd (F.) [ بود ] varlık. buğrâ (F.) [ بغرا ] turna. buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler. buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar. buhl (A.) [ بخل ] cimrilik. buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz. buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık. buhûr (F.) [ بخور ] tütsü. buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı. buka (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke. bukavî (A.) [ بقعوی ] yerel. bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke. bûm (F.) [ بوم ] baykuş. bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem. bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra. bûr (F.) [ بور ] kumral. burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi. burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil. bûriya (F.) [ بوریا ] hasır. burûc (A.) [ بروج ] burçlar. burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk. bûs etmek öpmek. bûse (F.) [ بوسه ] öpücük. bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe. bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota. bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar. butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan. butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller. bûy (F.) [ بوی ] koku. bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu. bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun. bühtân (A.) [ بهتان ] iftira. bühtân etmek iftira etmek. bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama. bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey. büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler. büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri. bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce. bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu. bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli. bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı. bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik. bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel. bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina. bünye (A.) [ بنيه ] yapı. bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji. bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı. bürde (A.) [ برده ] hırka. bürhân (A.) [ برهان ] kanıt. bürîde (F.) [ بریده ] kesik. bürka (A.) [ برقع ] peçe. bürnâ (F.) [ برنا ] genç. bürrân (F.) [ بران ] keskin. bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk. bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma. büstân (F.) [ بستان ] bahçe. büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde. büt (F.) [ بت ] put. büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane. bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan. bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller. büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler. büz (F.) [ بز ] keçi. büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek. büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar. büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu. büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular. büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:19 | |
| -C-
câ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam. cal (A.) [ جعل ] yapma. calî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte. câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer. câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı. câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde. câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı. câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü. câh (F.) [ جاه ] makam, mevki. câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan. câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz. câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce. câiz (A.) [ جائز ] uygun. câize (A.) [ جائزه ] ödül. câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici. câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici. câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam. câme (F.) [ جامه ] giysi. câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop. câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi. câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası. câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin. câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı. câmi (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami. câmia (A.) [ جامعه ] topluluk. câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk. câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız. cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili. cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili. cânân (F.) [ جانان ] sevgili. cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili. cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz. cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu. canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai. cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan. cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen. cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai. cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan. cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan. canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan. cânib (A.) [ جانب ] taraf. cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan. cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden. cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden. cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine. cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan. cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar. câr (A.) [ جار ] komşu. cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte. câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan. câriye (A.) [ جاریه ] halayık. cârû (F.) [ جارو ] süpürge. cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge. câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık. câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi. câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi. cây (F.) [ جای ] yer. câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam. câyi (A.) [ جایع ] aç. câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef. câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici. câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik. cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli. câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik. cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar. cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık. cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli. cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma. cebel (A.) [ جبل ] dağ. cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz. cebîn (A.) [ جبين ] korkak. cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir. cebr etmek zorlamak. cebren (A.) [ جبرا ] zorla. cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla. cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler. cedd (A.) [ جد ] ata. cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele. cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş. cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu. cedîd (A.) [ جدید ] yeni. cedîde (A.) [ جدیده ] yeni. cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge. cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme. cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen. cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden. cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş. cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen. cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme. cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan. cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen sevgili. cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.orospu. ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem. cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim. cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik. cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama. cehd etmek çalışıp çabalamak. cehele (A.) [ جهله ] cahiller. cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak. cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik. cehren (A.) [ جهرا ] açıkça. celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik. celâl (A.) [ جلال ] ululuk. celb (A.) [ جلب ] kendine çekme. celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak. celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak. celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu. celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı. celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar. celîl (A.) [ جليل ] ulu. celîs (A.) [ جليس ] arkadaş. cellâd (A.) [ جلاد ] cellat. cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık. celse (A.) [ جلسه ] oturum. cem (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul. cem edilmek toplanılmak. cem etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek. ceman (A.) [ جمعا ] toplam. cemiyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler. cemiyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk. cemiyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler. cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler. cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık. cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar. cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler. cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği. cemel (A.) [ جمل ] deve. cemî (A.) [ جميع ] tümü. cemîan (A.) [ جميعا ] tümüyle. cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel. cemîle (A.) [ جميله ] iyilik. cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum. cemm (A.) [ جم ] kalabalık. cenâb (A.) [ جناب ] hazret. cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali. cenâh (A.) [ جناح ] kanat. cenb (A.) [ جنب ] taraf. cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava. ceng (F.) [ جنگ ] savaş. ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek. cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı. cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık. cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı. cengel (F.) [ جنگل ] orman. cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler. cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe. cennet -i alâ [ جنت اعلی ] cennet. cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan. cenûb (A.) [ جنوب ] güney. cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı. cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı. cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu. cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu. cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait. cerâd (A.) [ جراد ] çekirge. cerâhat (A.) [ جراحت ] yara. cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler. cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar. cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik. ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak. cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım. cereyân etmek olmak, gerçekleşmek. cerge (F.) [ جرگه ] küme. cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme. cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek. cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek. cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak. cerîha (A.) [ جریحه ] yara. cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme. cerrâh (A.) [ جراح ] operatör. cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük. cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik. cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk. cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük. cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı. cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi. cev (F.) [ جو ] arpa. cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:03 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:21 | |
| cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak. cevâd (A.) [ جواد ] cömert. cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher. cevâmi (A.) [ جوامع ] camiler. cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar. cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar. cevân (F.) [ جوان ] genç. cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler. cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar. cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme. cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek. cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik. cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti. cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek. cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri. cevf (A.) [ جوف ] boşluk. cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas. cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci. cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili. cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış. cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm. cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek. cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm. cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek. cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi. cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk. cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan. cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili. cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu. ceyb (A.) [ جيب ] cep. ceyş (A.) [ جيس ] asker. ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel. cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza. cezâir (A.) [ جزائر ] adalar. cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük. cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme. cezb edilmek kendine çekilmek. cezb etmek kendine çekmek. cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş. cezer (A.) [ جزر ] havuç. cezîre (A.) [ جزیره ] ada. cezm (A.) [ جزم ] kesin karar. cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek. cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli. cibâl (A.) [ جبال ] dağlar. cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış. cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış. cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı. cidâl (A.) [ جدال ] mücadele. cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci. cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar. cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak. ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli. ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık. cîfe (A.) [ جيفه ] leş. ciger (F.) [ جگر ] ciğer. cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili. cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat. cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan. cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş. cihâd etmek din uğrunda savaşmak. cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem. cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı. cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator. cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş. cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator. cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk. cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar. cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan. cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça. cihâr (F.) [ چهار ] dört. cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça. cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler. cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem. cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep. cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila. cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı. cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap. cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma. cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri. cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak. cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan. cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan. cimâ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki. cimâ etmek cinsel ilişkide bulunmak. cinâî (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili. cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler. cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen. cinâze (A.) [ جنازه ] tabut. cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu. cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık. cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:27 | |
| cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy. cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel. cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim. cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden. cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel. cismen (A.) [ جسما ] bedenen. cisr (A.) [ جسر ] köprü. civan (F.) [ جوان ] genç. civânân (F.) [ جوانان ] gençler. civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli. civânî (F.) [ جوانی ] gençlik. civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu. civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre. cîve (F.) [ جيوه ] cıva. cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi. cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama. cû (F.) [ جو ] çay, ırmak. cû (A.) [ جوش ] açlık. cûce (F.) [ جوجه ] civciv. cûd (A.) [ جود ] cömertlik. cuğd (A.) [ جغد ] baykuş. cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha. cuma (A.) [ جمعه ] cuma. cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık. cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili. cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet. cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama. cûş eylemek coşmak, coşup taşmak. cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu. cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan. cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku. cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama. cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak. cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak. cûyende (F.) [ جوینده ] arayan. cübn (A.) [ جبن ] korkaklık. cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı. cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak. cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık. cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar. cüft (F.) [ جفت ] çift. cüfte (F.) [ جفته ] çifte. cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller. cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller. cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı. cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme. cülûs etmek tahta geçmek. cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan hükümdar için yazılan şiir. cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası. cümel (A.) [ جمل ] cümleler. cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce. cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle cümûd (A.) [ جمود ] donukluk. cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul. cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan. cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma. cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu. cündî (A.) [ جندی ] usta binici. cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme. cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç. cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular. cürm (A.) [ جرم ] suç. cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası. cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı. cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama. cüvâl (F.) [ جوال ] çuval. cüvân bk. civan. cüz (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı. cüzî (A.) [ جزئی ] çok az. cüziyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler. cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam. cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:28 | |
| -Ç-
çâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk. çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk. çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk. çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden. çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici. çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü. çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan. çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü. çağz (F.) [ چغز ] kurbağa. çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur. çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç. çâk etmek yırtmak. çâk olmak yırtılmak. çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı. çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr. çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık. çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç. çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak. çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık. çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak. çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara. çâme (F.) [ چامه ] şiir. çâne (F.) [ چانه ] çene. çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı. çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk. çâr (F.) [ چار ] çare. çâr (F.) [ چار ] dört. çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve. çardak (F.) [ چارطاق ] çardak. çârdeh (F.) [ چارده ] ondört. çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman. çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan. çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan. çâresâz olmak çare bulmak. çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma. çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam. çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe. çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık. çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh. çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen. çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı. çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön. çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı. çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf. çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba. çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır. çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü. çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali. çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni. çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici. çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti. çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla. çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur. çehâr (F.) [ چهار ] dört. çehre (F.) [ چهره ] yüz. çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam. çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı. çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış. çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç. çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç. çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü. çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik. çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik. çenâr (F.) [ چنار ] çınar. çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak. çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar. çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca. çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca. çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng. çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel. çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi. çep (F.) [ چپ ] sol. çerâ (F.) [ چرا ] otlama. çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak. çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma. çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler. çerb (F.) [ چرب ] semiz. çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan. çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef. çerm (F.) [ چرم ] deri. çeşm (F.) [ چشم ] göz. çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler. çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız. çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme. çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye. çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen. çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek. çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl. çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik. çihâr (F.) [ چهار ] dört. çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali. çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki. çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç. çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir. çihil (F.) [ چهل ] kırk. çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak. çihre (F.) [ چهره ] yüz. çil (F.) [ چل ] kırk. çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti. çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken. çimen (F.) [ چمن ] çimenlik. çîn (F.) [ چين ] kırışık. çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak. çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli. çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin. çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su. çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin. çîz (F.) [ چيز ] şey. çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta. çûbân (F.) [ چوبان ] çoban. çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak. çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü. çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü. çünki (F.) [ چونکه ] çünkü. çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak. çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık. çüvâl (F.) [ چوال ] çuval. çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:03 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:29 | |
| -D-
dâî (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden. dâussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme. dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan. dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi. dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme. dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı. dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan. dâdû (F.) [ دادو ] dadı. dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan. dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş. dâfi (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden. dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret. dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere. dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci. dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı. dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi. dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri. dâhil olmak içeri girmek. dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz. dâhilen (A.) [ داخلا ] içten. dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait. dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait. dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma. dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit. dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı. dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı. dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen. dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef. dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre. dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi. dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan. dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia. dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar. dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan. dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika. dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık. dâll (A.) [ دال ] delalet eden. dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış. dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı. dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi. dâmân (F.) [ دامان ] etek. dâmen (F.) [ دامن ] etek. dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz. dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen. dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği. dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan. dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer. dân (F.) [ دان ] bilen. dân (F.) [ دان ] kap. dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen. dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane. dânende (F.) [ داننده ] bilen. dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem. dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim. dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci. dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite. dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı. dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin. dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev. dâr (F.) [ دار ] dar ağacı. dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan. dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret. dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya. dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar. darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş. darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar. darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme. darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela. darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi. darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü. dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın. dârende (F.) [ دارنده ] sahip. darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör. dârû (F.) [ دارو ] ilaç. dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane. dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi. dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar. dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar. dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane. dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite. dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi. dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane. dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu. dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu. dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent. dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi. dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul. dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet. dâs (F.) [ داس ] orak. dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal. dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik. davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele. dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı. davet (A.) [ دعوت ] çağrı. dâye (F.) [ دایه ] dadı. dâyin (A.) [ داین ] alacaklı. deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar. debbağ (A.) [ دباغ ] sepici. debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş. debir (F.) [ دبير ] katip. ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan. def (F.) [ دف ] tef. def (A.) [ دفع ] uzaklaştırma. def edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek. def etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek. defa (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa. defaten (A.) [ دفعة ] bir defada. defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar. defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler. defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler. define (A.) [ دفينه ] gömü. defn (A.) [ دفن ] gömme, defin. defter (A.) [ دفتر ] defter. defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı. defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan. deh (F.) [ ده ] on. dehâ (A.) [ دها ] dahilik. dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma. dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler. dehân (F.) [ دهان ] ağız. dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun. dehen (F.) [ دهن ] ağız. dehliz (A.) [ دهليز ] koridor. dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane. dehrî (A.) [ دهری ] materyalist. dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik. dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici. dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici. dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar. delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller. delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme. delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek. delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit. delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası. dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:04 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:30 | |
| dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal. delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu. dem (A.) [ دم ] kan. dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki. demâdem (F.) [ دمادم ] her an. dembedem (F.) [ دمبدم ] her an. demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş. denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık. dendân (F.) [ دندان ] diş. dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası. denî (A.) [ دنی ] alçak. der (F.) [ در ] kapı. derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler. derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından. derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir. derâz (F.) [ دراز ] uzun. derbân (F.) [ دربان ] kapıcı. derbâr (F.) [ دربار ] saray. derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare. derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut. derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme. derc edilmek içine alınmak. derc etmek içine almak. derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı. derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun. derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma. derdest edilmek yakalanmak. derdest etmek yakalamak. derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem. derdmend (F.) [ دردمند ] dertli. derecât (A.) [ درجات ] dereceler. derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar. derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar. dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak. derende (F.) [ درنده ] yırtıcı. dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur. derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen. derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe. derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma. derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek. derhâtır eylemek hatırlamak. derhor (F.) [ درخور ] layık. derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı. derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma. derk etmek anlamak, idrak etmek. derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı. dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç. dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı. dermeyân (F.) [ درميان ] ortada. dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak. dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak. derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde. derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak. derpîş etmek göz önünde bulundurmak. derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı. derre (F.) [ دره ] dere. dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul. dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci. deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek. deruhde etmek üstüne almak. derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül. derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait. dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı. dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit. dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler. deryâ (F.) [ دریا ] deniz. deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli. deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci. derzî (F.) [ درزی ] terzi. desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar. desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun. desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz. dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz. dest (F.) [ دست ] el. destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal. destâr (F.) [ دستار ] sarık. destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye. destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele. destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen. destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme. deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp. destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı. destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı. destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden. destî (F.) [ دستی ] testi. destkâr (F.) [ دستکار ] il işi. destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi. destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş. destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek. destres olmak ulaşmak, elde etmek. destres olunmak ulaşılmak. destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver. deşne (F.) [ دشنه ] hançer. deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl. devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare. devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları. devâir (A.) [ دوائر ] daireler. devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam. devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren. devât (A.) [ دوات ] divit. devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar. deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım. deverân etmek dönmek, dolanmak. devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki. devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme. devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane. devre (A.) [ دوره ] dönem. dey (F.) [ دی ] kış. deyn (A.) [ دین ] borç. deyr (A.) [ دیر ] manastır. dıl (A.) [ ضلع ] kenar. dırâz (F.) [ دراز ] uzun. dî (F.) [ دی ] dün. dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş. dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:31 | |
| dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk. dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz. dîde (F.) [ دیده ] görmüş. dîde (F.) [ دیده ] göz. dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler. dîg (F.) [ دیگ ] tencere. diger (F.) [ دگر ] diğer, başka. dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka. dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen. dih (F.) [ ده ] köy. dihât (F.) [ دهات ] köyler. dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası. dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası. dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat. dil (F.) [ دل ] gönül. dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen. dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili. dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit. dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici. dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten. dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık. dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren. dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili. dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili. dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık. dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili. dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık. dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili. dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı. dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık. dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili. dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık. dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili. dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış. dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü. dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici. dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği. dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı. dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan. dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan. dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit. dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici. dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş. dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan. dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği. dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan. dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı. dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan. dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen. dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek. dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak. dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı. dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran. dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık. dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı. dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan. dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur. dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık. dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından. dînî (A.) [ دینی ] dinsel. dîr (F.) [ دیر ] geç. dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan. diraht (F.) [ درخت ] ağaç. dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan. direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak. direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para. dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme. dirîğ etmek esirgemek. dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun. dîrîn (F.) [ دیرین ] eski. dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski. dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece. dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya getirildiği eser. dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın. dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık. dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar. diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket. dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı. dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı. dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça. dostî (F.) [ دوستی ] dostluk. dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı. duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden. dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış. dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek. dûçâr olmak uğramak, müptela olmak. dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt. dûd (F.) [ دود ] duman. dûde (F.) [ دوده ] is. dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop. dûğ (F.) [ دوغ ] ayran. duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman. duht (F.) [ دخت ] kız. duhter (F.) [ دختر ] kız. duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme. duhûl etmek girmek, içeri girmek. duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti. dumûr (A.) [ دمور ] körelme. dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi. dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan. dûr (F.) [ دور ] uzak. dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün. dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak. dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen. dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık. durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri. durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam. dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı. dûş (F.) [ دوش ] dün gece. dûş (F.) [ دوش ] omuz. dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel. dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem. dü (F.) [ دو ] iki. dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden. dübb (A.) [ دب ] ayı. dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka. dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk. düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak. düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü. dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar. dühül (F.) [ دهل ] davul. düm (F.) [ دم ] kuyruk. dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art. dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı. dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl. dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art. dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek. dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş. dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü. dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili. dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı. dürd (F.) [ درد ] tortu. dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili. dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen. dürer (A.) [ درر ] inciler. dürr (A.) [ در ] inci. dürrâa (A.) [ دراعه ] ferace. dürre (A.) [ دره ] iri inci. dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü. dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan. dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı. dürûs (A.) [ دروس ] dersler. dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru. dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın. düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı. düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi. düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki. düşmen (F.) [ دشمن ] düşman. düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü. düşvâr (F.) [ دشوار ] güç. düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki. düvel (A.) [ دول ] devletler. düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz. düvüm (F.) [ دوم ] ikinci. düyûn (A.) [ دیون ] borçlar. düzd (F.) [ دزد ] hırsız. düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık. düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:32 | |
| -E-
eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler. eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle. eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler. eazz (A.) [ اعز ] çok değerli. eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced. ebâd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar. ebad (A.) [ ابعد ] çok uzak. ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç. ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler. ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi. ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi, deneyimsiz. ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal. ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler. ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman. ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman. ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz. ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk. ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa. ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler. ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar. ebî (A.) [ ابی ] baba. ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz. eblak (A.) [ ابلق ] alacalı. ebleh (A.) [ ابله ] bön. eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön. eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük. ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar. ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar. ebr (F.) [ ابر ] bulut. ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu. ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar. ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk. ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca. ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek. ebrû (F.) [ ابرو ] kaş. ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler. ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem. ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar. ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler. ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz. ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar. ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler. ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu. ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu. echel (A.) [ اجهل ] zırcahil. echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil. ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret. ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler. ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı. ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret. ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar. ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri. ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler. ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar. ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak. ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar. eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri. eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane. ediye (A.) [ ادعيه ] dualar. edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım. edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat. edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi. edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler. edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:04 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:33 | |
| edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan. edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler. edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz. ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak. edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar. edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar. edyân (A.) [ ادیان ] dinler. edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar. efâl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler. efî (A.) [ افعی ] engerek yılanı. efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler. efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi. efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme. efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler. efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu. eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler. efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler. efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı. efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane. efsâr (F.) [ افسار ] yular. efser (F.) [ افسر ] subay. efser (F.) [ افسر ] taç. efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü. efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici. efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun. efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz. efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu. efvâc (A.) [ افواج ] bölükler. efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar. efyûn (F.) [ افيون ] afyon. efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç. efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış. efzûn (F.) [ افزون ] fazla. eger (F.) [ اگر ] eğer. ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı. ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler. ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrının birliği. ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk. ehass (A.) [ اخص ] başlıca. ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler. ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi. ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak. ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem. ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar. ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere mensup. ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere veya görüşe mensup. ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar. ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi. ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar. ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar. ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi. ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi. ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit. ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan. ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler. ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay. ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar. eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler. eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler. ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha. ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha. ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler. ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları. ekall (A.) [ اقل ] en az. ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık. ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar. ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler. ekber (A.) [ اکبر ] en büyük. ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler. ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler. ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler. ekîd (A.) [ اکيد ] kesin. ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle. ekl (A.) [ اکل ] yeme. ekl edilmek yenilmek. ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam. eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar. eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi. ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert. ekser (A.) [ اکثر ] en çok. ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez. ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık. ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk. ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu. ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk. ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri. ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz. ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar. ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler. ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan. elan (A.) [ الآن ] şimdi. elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım elbise (A.) [ البسه ] giysiler. elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü. elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli. elf (A.) [ الف ] bin. elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar. elhâc (A.) [ الحاج ] hacı. elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler. elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta. elifba (A.) [ الفبا ] alfabe. elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı. elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı. elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak. elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar. eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar. elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar. elvân (A.) [ الوان ] renkler. elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda. elviye (A.) [ الویه ] sancaklar | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:34 | |
| elyâf (A.) [ الياف ] lifler. elyevm (A.) [ اليوم ] bugün. elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli. emâ (A.) [ امعا ] bağırsaklar. emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar. emân (A.) [ امان ] aman dileme. emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler. emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet. emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi. emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak. emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler. emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti. emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik. emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli. emel (A.) [ امل ] arzu. emhâl (A.) [ امهال ] mühletler. emhâr (A.) [ امهار ] mehirler. emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli. emir (A.) [ امر ] buyruk, emir. emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir. emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak. emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi. emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler. emlâk (A.) [ املاک ] mülkler. emmâre (A.) [ اماره ] emredici. emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet. emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı. emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş. emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar. emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç. emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar. emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler. emsile (A.) [ امثله ] örnekler. emtia (A.) [ امتعه ] mallar. emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar. emvâl (A.) [ اموال ] mallar. emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar. emvât (A.) [ اموات ] ölüler. emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler. enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar. enbân (F.) [ انبان ] heybe. enbâr (F.) [ انبار ] ambar. enbîk (A.) [ انبيق ] imbik. enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler. enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun. encâm (F.) [ انجام ] son. encîr (F.) [ انجير ] incir. encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar. encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon. endâm (F.) [ اندام ] boy bos. endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü. endek (F.) [ اندک ] az. ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan. enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp. enderül-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır. endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı. endişeli (F.-T.) kaygılı. endîşenâk olmak kaygılanmak. endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı. endûh (F.) [ اندوه ] keder. ene (A.) [ انا ] ben. enf (A.) [ انف ] burun. enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar. enfes (A.) [ انفس ] çok nefis. enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar. engâr (F.) [ انگار ] san. engûr (F.) [ انگور ] üzüm. engübin (F.) [ انگبن ] bal. engüşt (F.) [ انگشت ] parmak. engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük. engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen. enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar. enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti. enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili. enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı. enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne. ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar. ensâc (A.) [ انساج ] dokular. ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar. ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar. ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar. envâ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler. envâr (A.) [ انوار ] ışıklar. enver (A.) [ انور ] çok parlak. enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler. erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar. erâmil (A.) [ ارامل ] dullar. erâzî (A.) [ اراضی ] arazi. erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar. erba (A.) [ اربع ] dört. erbaa (A.) [ اربعه ] dört. erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta. erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis. erc (F.) [ ارج ] değer. ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın. ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın. erfa (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek. erganun (F.) [ ارغنون ] org. ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan. erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan. erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi. erîke (A.) [ اریکه ] taht. eriş (F.) [ ارش ] arşın. erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar. erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde bulunanlar. 4.önderler. erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı. ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan. erneb (A.) [ ارنب ] tavşan. erre (F.) [ اره ] testere. ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar. erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet. erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak. erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık. erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:35 | |
| erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık. erzen (F.) [ ارزن ] darı. erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar. erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay. esad (A.) [ اسعد ] çok mutlu. esâr (A.) [ اسعار ] fiyatlar. esile (A.) [ اسئله ] sorular. esâmî (A.) [ اسامی ] isimler. esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık. esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel. esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar. esâsen (A.) [ اساسا ] aslında. esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler. esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar. esb (F.) [ اسب ] at. esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler. esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler. esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler. esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler. esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski. esed (A.) [ اسد ] arslan. esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma. esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık! esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü. eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap. esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar. esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı. eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab. eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler. eshâr (A.) [ اسحار ] seherler. eshel (A.) [ اسهل ] en kolay. eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler. esîr (A.) [ اسير ] tutsak. esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar. eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler. esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar. esmâ (A.) [ اسما ] isimler. esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller. esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar. esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli. esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an. esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf. esnâm (A.) [ اصنام ] putlar. esnân (A.) [ اسنان ] dişler. esra (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı. esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler. esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli. esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı. ester (F.) [ استر ] katır. esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler. esvât (A.) [ اصوات ] sesler. esved (A.) [ اسود ] siyah. esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar. eşâr (A.) [ اشعار ] şiirler. eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar. eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler. eşhür (A.) [ اسهر ] aylar. eşia (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar. eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı. eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı. eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler. eşna (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin. eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete. eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli. eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan. etime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler. etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz. etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar. etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler. etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre. etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler. etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar. evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler. evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler. evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar. evân (A.) [ اوان ] çağ. evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek. evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler. evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler. evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve. evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler. evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik. evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular. evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar. evkât (A.) [ اوقات ] vakitler. evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun. evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy. evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik. evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer. evrâd (A.) [ اوراد ] dualar. evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv. evreng (F.) [ اورنگ ] taht. evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler. evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki. evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar. evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce. evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce. evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu. evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar. evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce. evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu. evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar. eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar. eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler. eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak. eyyâm (A.) [ ایام ] günler. eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde. ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili. ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar. ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk. ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri. ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin. ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu. ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler. ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler. eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme. ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar. ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen. ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler. ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar. ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar. ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ. ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar. ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar. ezrak (A.) [ ازرق ] mavi. ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler. ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler. ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar. | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:37 | |
| -F-
faâl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan. faâliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma. fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram. fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler. fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan. fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru. fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini. fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet. fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen. fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu. fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü. fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın. fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev. fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç. fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş. fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini. fahûr (A.) [ فخور ] övüngen. fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda. fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı. fâik (A.) [ فائق ] üstün. fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük. fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili. fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite. fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç. fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk. fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık. fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız. fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk. fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur. fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih. fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva. fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş. fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi. fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk. fâl (F.) [ فال ] fal. falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan düzenek. fâlic (A.) [ فلج ] felç. fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı. fâm (F.) [ فام ] renk. fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici. fânûs (A.) [ فانئس ] fener. fâr (A.) [ فار ] fare. farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki. faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım. fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı. fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen. fâris (A.) [ فارس ] atlı. fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı. farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç. fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık. fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık. farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu. farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek. farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek. farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak. farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki. farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım. fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen. fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık. fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk. fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan. fasîle (A.) [ فصيله ] aile. fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme. fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan. fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş. fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı. fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç. fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli. fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal. fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem. faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli. faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı. fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük. fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık. fecâat (A.) [ فجاعت ] feci durum. fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar. fecî (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç. fecîa (A.) [ فجيعه ] facia, felaket. fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı. fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı. fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi. fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme. fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek. fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek. fedâî (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan. fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili. fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili. fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri. fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler. fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı. fehm (A.) [ فهم ] anlama. fehm eylemek anlamak. fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik. fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik. fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma. felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme. felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet. felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan. felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler. felc (A.) [ فلج ] inme, felç. felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader. felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi. felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu. fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi. felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili. fem (A.) [ فم ] ağız. fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü. fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani. fend (F.) [ فند ] hile. fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik. fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan. fennî (A.) [ فنی ] teknik. fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
Zuletzt von prof7780 am 7/4/2008, 15:04 bearbeitet; insgesamt 1-mal bearbeitet | |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:37 | |
| fer (F.) [ فر ] parlaklık. fer (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal. ferî (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil. ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik. ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma. ferâğ etmek bırakmak ferah (A.) [ فرح ] sevinç. ferâh (F.) [ فراخ ] geniş. ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı. ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar. ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler. ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar. ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma. ferâmuş etmek unutmak. ferâset (A.) [ فراست ] sezgi. ferbih (F.) [ فربه ] semiz. ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina. fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet. ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey. ferdâ (F.) [ فردا ] yarın. ferdî (A.) [ فردی ] kişisel. ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik. ferec (A.) [ فرج ] rahatlama. feres (A.) [ فرس ] at. ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli. ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük. ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu. ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek. ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller. ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral. ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral. ferişte (F.) [ فرشته ] melek. fermân (F.) [ فرمان ] buyruk. fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan. fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren. fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk. ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr. ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu. fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş. ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı. fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar. ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı. feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme. feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan. ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge. ferzend (F.) [ فرزند ] evlat. fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük. fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük. fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal. fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük. fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma. fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert. fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar. feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma. fetîle (A.) [ فتيله ] fitil. fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman. fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı. fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan. fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şerî karar. fevâhiş (A.) [ فواحش ] fahişeler. fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar. fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler. fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar. fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım. feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama. feverân etmek fışkırmak. fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü. fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde. fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü. fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü. fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla. fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki. fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü. fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk. fevrî (A.) [ فوری ] âni. fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm. fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye. feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın. feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim. feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci. feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı. feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim. feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren. fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük. fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler. fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet. fıdda (A.) [ فضه ] gümüş. fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar. fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk. fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh. fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur. fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler. fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre. fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat. fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrıya karşı isyan. fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye. fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik. fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm. fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış. fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan. fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen. fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder. fil (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil. filen (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil. filiyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler. fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar. figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme. figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek. fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
| |
| | | prof7780 MODERATOR
Anzahl der Beiträge : 2355 Alter : 47 Devlet/Sehir : BRD/ Baden-Württemberg is alani/Hobi : Issiz Adamin Isi Coktur Anmeldedatum : 30.03.08
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük 7/4/2008, 03:38 | |
| fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce. fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir. fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından. fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili. fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar. fil (A.) [ فيل ] fil. filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik. filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında. filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu. filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal. filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi. filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi. filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte. fîmâbad (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle. fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte. firavn (A.) [ فرعون ] firavun. firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı. firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma. firâr etmek kaçmak. firârî (A.) [ فراری ] kaçak. firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok. firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş. firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe. fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa. firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış. firîfte olmak aldanmak. firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi. firişte (F.) [ فرشته ] melek. firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu. firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık. fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer. fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı. fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi. fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda. fiten (A.) [ فتن ] fitneler. fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı. fityân (A.) [ فتيان ] gençler. fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek. fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş. fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş. fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları. fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar. fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik. furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kurân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren. fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an. fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı. fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar. fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler. fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler. fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli. fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan. füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın. fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik. fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca. fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber. füls (A.) [ فلس ] mangır. fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar. fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler. fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı. fürû (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler. fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı. fürûht (F.) [ فروخت ] satış. fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak. fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak. füshat (A.) [ فسحت ] genişlik. füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü. füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici. füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun. fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun. fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler. fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık. fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadoluda kurulup gelişen esnaf teşkilatı. füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler. füzûn (F.) [ فزون ] fazla. | |
| | | Gesponserte Inhalte
| Thema: Re: Osmanlica - Türkce Sözlük | |
| |
| | | | Osmanlica - Türkce Sözlük | |
|
Ähnliche Themen | |
|
Ähnliche Themen | |
| |
| Befugnisse in diesem Forum | Sie können in diesem Forum nicht antworten
| |
| |
| |
|