Liseli Aşık Olursa
Kerim yüzüne vuran sabah güneşiyle uyandı. Gözlerini açıp etrafı süzdü ve yatağında gerindikten sonra banyoya gitti. Mutfaktan gelen seslerden annesinin kahvaltı hazırladığını anladı. Kerim önce bir duş aldı, temiz ve ütülü okul üniformalarını giydi. Bugün her zamankinden daha şık ve bakımlı olmalıydı. Ne de olsa büyük gün bugündü. Giyindikten sonra aynanın karşısına geçti. Önce biraz inceledi kendini aynada. Ardından dün kestirdiği saçına model vermeye çalıştı. Kerim ensesini çok az uzun bırakmıştı, saçının geri kalan kısmının uzunluğu ise bu uzunlukla ahenk içindeydi. Süslenme işini bitirdikten sonra mutfağa gitti.
Günaydın anne!
Sana da günaydın. Bugün pek bir şıksın hayırdır?
Yok bir şey. Yüzü kızarmıştı Kerimin.
Hadi hadi. Ben bilmez miyim oğlumu. Anlat bakalım.
Yok bir şey anne. Gerçekten! Bak eğer daha fazla üstüme gelirsen kahvaltı yapmam, diye takıldı annesine.
Alelacele kahvaltısını yaptıktan sonra evden çıktı. Yolda yürürken bugün yapacaklarını kafasında prova ediyordu. Okula vardığında gözleri ilk olarak onu ve can dostu Cananı aradı. Cananın hakkı ödenemezdi doğrusu. Onunla ilgili birçok bilgi ve nasıl açılacağına dair fikir vermişti. Zaten Canan Kerimin her işine koşardı, Kerim de öyle. Derken ona el sallayan birini gördü. El sallayan sarı saçlı bu tatlı kız Canandı. Birbirlerine doğru yürümeye başladılar. Selamlaştıktan sonra Canan onun hakkında bilgi vermeye başladı:
-Sabah her zamanki vaktinde geldi. Ben senin için soruşturdum. Çıkışta müsaitmiş; ama tabi ki senin onu bir şeyler içmeye davet edeceğini söylemedim.
-Ya Canan ben ne yapsam senin hakkını ödeyemem.
-Şşşşşşşşşşt! Bak eğer arkadaşsak böyle şeylerin lafı bile olmamalı. Arkadaşız değil mi?
-Hayır! Kardeşiz.
İlk kelimeden sonra şaşıran Cananın yüzü yine gülüyordu. Hadi gidelim. Sohbete dalıp dersi kaçıracağız. dedi Canan.
İlk ders psikolojiydi. Kerim bu dersi çok seviyordu. İnsanların davranışları, hayatları ve ruh halleri her zaman ilgisini çekmişti. Derken öğle arasına kadar olan beş ders geçti. Tabi bu beş ders Kerim için beş asır gibiydi. Zilin çalmasıyla Canan ve Kerim sınıftan kantine doğru fırladılar. Kantine girdiklerinde henüz kimse yoktu. Bir süre beklediler. Ve işte o gelmişti. Uzun simsiyah saçları her adımında dalgalanıyordu. Kerim onun kapıdan girişini sanki yavaş çekimmiş gibi izledi. Onu her gördüğünde içini garip bir duygu kaplıyordu. Yine o duyguyu hissetti. Canan kolunu çimdikleyerek gözleriyle gitmesini işaret etmişti. Kerim önceden cesaretini toplamaya başlamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra ona doğru yürümeye başladı. Onun yanında kimsenin olmaması Kerim için büyük şanstı. Yanına geldi ve selam dedi. Kız da ona gülümseyerek aynı şekilde cevap verdi. Ebru seninle bir şey konuşmak zorundayım ama bu çok önemli mesele olduğu için okulda konuşmak istemiyorum. Eğer müsaitsen okul çıkışı birlikte bir yerde bir şeyler içelim mi? Kerim bu cümleyi binlerce defa tekrar etmiş olmasına rağmen yine de zorlandı. Kız önce biraz düşündü. Sanırım gelebilirim. Neymiş bu önemli mesele? dedi Ebru. Burada söylenilebilecek bir şey olsaydı seni çıkışa kadar bekletmezdim. Kerim soğukkanlılığını bozmamıştı. Görüşürüz dedikten sonra meraktan çıldırmak üzere olan Cananın yanına döndü. Olan biteni anlattıktan sonra sınıfa çıktılar. Öğleden sonra iki ders vardı. Kerim bu dersler boyunca onu yani Ebruyu düşündü. Dua ediyor, tahminler yürütüyor, düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu
Okulun son zili çaldı. Kerim önce Cananın yanına gitti. Cananın desteğine şu an çok ihtiyaç duyuyordu. Sınıftan çıkıp koridorda ilerlemeye başladı. Ebrunun sınıfı koridorun sonundaydı. Ebruyu aldıktan sonra birlikte okulun yakınındaki bir kafeye gittiler. Garsona siparişlerini verdikten sonra Kerim konuşma vaktinin geldiğini anladı. Öt bakalım dedi kendi kendine. Zaten Ebru da bakışlarıyla ne konuşacaklarını soruyordu sanki. Önce başka meseleler konuşup oradan mevzuya geçmeyi düşündü. Tam konuşacakken Kerim önemli bir mesele olduğunu söylediğin için geldim; ama fazla kalamayacağım. Çünkü annemle buluşmam lazım. dedi Ebru. Peki Ebru ben de lafı fazla dolandırmadan söyleyeceğim her şeyi. Ben seni seviyorum. Son cümleyi tek hamlede söylemişti. Ebru şaşkın görünüyordu. Bununla birlikte yüzünde bir de gülümseme vardı. Bak Kerim bu gerçekten benim için büyük bir sürpriz. Ama bence sen sadece hoşlanıyorsun benden. Hayır diye karşı çıktı Kerim. Eğer hoşlanıyor olsaydım şu an hissettiklerimi hissetmezdim. Ben hoşlantının ne olduğunu biliyorum. Kız ikna olmuştu.
-Peki sana yarın cevap versem olur mu?
-Evet.
Kerim kafeden çıktığından beri yine soru işaretleriyle boğuşuyordu. Eve gidip odasına kapandı. Akşam saat 10 civarı cep telefonu çaldı. Ekrandaki numarayı tanımıyordu. Cevap verdiğinde tanıdık bir kız sesi Merhaba kerim. Ben Ebru. Numaranı Canandan aldım dedi. Kerim şok olmuştu. Kulaklarına inanamıyordu. Kız devam etti:
-Ben düşündüm, kararımı verdim ve yarını beklemenin hiçbir faydası olmayacağını anladım.
-Yani?
-Ben seni yaklaşık 8 aydır tanıyorum ve gerçekten beni etkilediğini söyleyebilirim. Sonuç olarak güzel bir beraberlik yürütebileceğimize inanıyorum. İstersen geri kalan konuşmalarımızı yarın yapalım. Olur mu?
Kerim öylesine şaşkındı ki sadece evet diyebildi. Ayakları yere basmıyordu sanki. Yıllardır sevdiği kız artık sevgilisiydi. O mutlulukla huzur içinde uzandı yatağına.