Kıvırcık
Geleceğinden umutsuzdum, belki diyordum içimden, belki gelebilir. Yeni sevgililer gibi sürekli telefonda konuşuyorduk, geleceğim diyordu. Minik bir bebeğin emziği misali, düşmüyordu telefon elimden. İçimi bir heyecan kaplamıştı. Gözüm her dakika saatte. Oysa söylediğine göre akşam saatlerinde burada olacaktı. Oysa henüz vakit öğleni bulmamıştı.
Bir tesadüf eseri tanışmıştık onunla, ama öyle bildiğiniz gibi köşe başında çarpışan kitapları yere düşen insanlar gibi değil, çağın teknolojisi sanal ortamda. Evet ya sanal ortamda! Başlarda yıldızlarımızın barışmayacağını düşünsek de kısa zamanda sıkı fıkı olmuş, değme arkadaşlara taş çıkaracak kadar tutulmuştuk birbirimize. Vakit tamam karşılaşma zamanı gelip çatmıştı. Evimizin 1 km uzağında ki meydanda karşılayacaktım onu. Hızlı adımlarla geldiyse çok bekletmeyim düşüncesiyle yürüyordum. Onu gözümde canlandırdım. Resmini görmüştüm lakin, her zaman resimlerin göz aldatmacası olduğunu düşünmüşümdür. Omuzlarında kıvırcık saçları vardı, aa evet birde kalın gözlükleri. Ona entel havası veren siyah kalın çerçeveli gözlükleri. Bütün resimlerinde dişlerini göstererek gülerdi. Evet birde iki tavşan dişi kırık dişleri. Kafamda kura kura meydana gelmiştim bile. Yanımda annem vardı, aslında o benden daha heyecanlıydı. E tabi doğru bu yaşına kadar arkadaşım dediği kimse olmamıştı, anneme göre o bir hayal ürünüydü. Öyle ya sabahlara kadar telefonda konuşuyorduk, kimi zaman uykusuz işe gidiyorduk. Ballandıra ballandıra anlattığım, dilimden düşmeyen meşhur arkadaşım. Önümüzde duran minibüsten büyük bir kalabalık indi. Ama aralarında yoktu. Hani içimden geçmedi değil, yok gelmeyecek galiba
Ellerime göğsüme bağlamış, dudaklarımı bükmüş, üzgün bir surat ifadesiyle son bir umut gelen minibüslere bakıyordum ki, arkamdan bir el sırtıma dokundu. İrkilerek arkamı döndüm, kıvırcık saçlarını açmış, yine o meşhur siyah çerçeveli gözlükleriyle bana gülüyordu. Sıkıca sarıldık birbirimize, anne bak dedim bak işte geldi, benim arkadaşım geldi. O akşam sabaha kadar oturup, kimi zaman kahkahalarımızın tavan yaptığı, kimi zaman gözlerimizin nemlendiği sohbetimizle, yıllardır birbirini görmeyen iki dost tadında güneşin doğuşuna şahit olmuştuk. O artık benim arkadaşım değil, o artık benim tek dostum, iyi ki varsın Arzum