Bir Zamanlar Bir Şehirde Ulu Bir Çınar Ağacına Tırmanan Bir Adam Var (idi)
Evvel zaman içinde
Bir şehir var (idi).
Her şehirde olduğu gibi o şehrin de eşrafı var (idi).
Bazı şehirlerde olduğu gibi, o şehirde de ulu bir çınar ağacı var (idi).
Ulu çınar ağacı çok muhkem (idi).
O ulu, muhkem, şehrin eşrafının elinde olan ağaca hiçbir zaman, evet hiçbir zaman şehrin sıradan vatandaşları tırmanamamış (idi).
Bir gün o şehre, yürüyüşü başka, konuşması başka, bakışı başka, duruşu başka bir adam çıkagelmiş (idi). Aslında şehrin insanları, adamı, şehirde ilk gördüklerinde, kimsenin tırmanmayı başaramadığı ulu çınar ağacına tırmanabilecek yegâne adam bu adamdır demişler (idi). Ancak kimse bu kadar hızlı bir tırmanışı beklememiş (idi). O kadar hızlı tırmanmış (idi) ki, hiç kimse ne olduğunu, ne zaman olduğunu anlayamamış (idi). Başları yerde, mahcup, melül, mahzun gezip, mağdur olduğunu söyleyen muhiplere sahip olan o adam, o mahçup insanlar başlarını öne eğip kaldırana kadar çınar ağacına tırmanıvermiş (idi).
Ulu çınar ağacının eski sahipleri, bu tırmanışı hiçbir zaman hazmedememişler (idi). Hoş onlar hazmedememişler de, çınar ağacına tırmanmayı başaran o adam hazmetmiş mi (idi)? O şehirde bu hazım meselesi hep tartışılmış (idi).
Ulu çınarın yeni sahibi, gün geçtikçe ağaca sahip çıkmış, ağaca sahip çıktıkça, ağacın altında toplananların sayısı artmış (idi). Yani çınarın yeni sahibi yerini güçlendirmiş, çınarın ve dolayısıyla kendisinin etrafındaki muhabbet ona tabii bir emniyet sağlamış (idi).
Bu emniyetten ve ulu çınara ebediyete kadar sahip olma arzusu ve düşüncesinden olsa gerek, ağacın yeni sahibi, zaman zaman ağaçtan inip, kendisine muhabbet besleyen şehir halkının arasına karışmış (idi). Bazen de kibrinden olsa gerek onları çeşitli sebeplerle azarlamış (idi).
Öfkesine yenilen mağlup pehlivan (idi).
Ve bir gün gelmiş, ulu çınar ağacının eski sahipleri, şehri tepeden görmenin, herkese ve her şeye hakim olmanın yegane yolu olan ulu çınar ağacını, o yürüyüşü başka, o duruşu başka, o bakışı başka, o hali ve tavrı başka adamın elinden geri almaya karar vermişler (idi).
Eskiden, şehir hakkında, şehrin sembolleri, şehrin halkı, şehrin çarşı-pazarı, velhasıl şehrin simgesi olan ulu çınar hakkında karar verenler, önce ağacın altında emniyet ve muhabbet halkası içine adamlarını sokmuşlar (idi). Bu adamlar ilk önce, o halkanın içinde, Bilir misiniz bu adam, bu ağaca, bu kadar kısa zamanda nasıl tırmanmış? (idi) sorusunu yaymışlar (idi). Sonraları bu adamlar, o adam hakkında, söyledikleri ve yaydıkları ilk şüphenin üzerine, başka sorular da eklemişler (idi). Bilir misiniz o adam, bu ağaca nasıl tırmanmış (idi)? Hani çok seviyor görünüp de aslında bizi hiç sevmeyen, bu ulu çınar kurumasın diye bize su gönderen, uzakta, çok uzakta bir şehir var (idi) ya, işte o şehrin eşrafı tarafından, bu adama, bu ağaca tırmanmak için gereken gücün sırrı verilmiş (idi).
Ama ne var ki, o yürüyüşü başka, o duruşu başka, o bakışı başka, o hali pür melali başka adam, -kibrinden olsa gerek- kulağına geldiği, söylenenleri bildiği, söyleyenleri gördüğü halde, ne söyleyenlere, ne de söylenenlere aldırmamış (idi). Sözün gücü ile ağaca tırmanan o adam, sözün gücünü dikkate almamış (idi). Söz bazen o şehirde kurşun olup yağar (idi), bazen gülle olur parçalar (idi). Ama ulu çınardaki adam, o ağacı Tuba Ağacı, o şehri de cennet zannetmiş olacak (idi) ki, bu şehir ve bu ağaç ve ağacın etrafındaki muhabbet ve emniyet halkası, beni, sözden de kurşundan da gülleden de korur diye düşünmüş (idi). Ama o şehirde sadece söz değil, sözü duymamak, söze aldırmamak da kurşun olur yağar, gülle olur parçalar (idi).
Şehrin eski eşrafı ulu ağaca tırmanan adam tarafından, ellerinden alınmamış olan baltalarını, bir gece, ansızın, bütün güçleri ile ulu çınarın dibine dibine vurmaya başlamışlar (idi).
Ve ağaç sallanmaya,
Baltaların sesinden ürken muhabbet ve emniyet halkası dağılmaya başlamış,
O ulu çınar ağacına tırmanması için kendisine omuz verenler, o adamı, ulu ağacın üzerinde yalnız bırakmışlar (idi).
Baltayı sallayanlar
Varsın olsun bu ulu çınar üzerindeki adamla beraber yıkılsın
Biz
Bir fidan daha diker
Bin çınar ağacı daha büyütürüz demişler (idi).
Ama
Ellerinde baltalar olan adamların arkasında
Ellerinde balta olan başka adamlar var (idi).
Ve lakin
Toprak kıraç
``Dost bi-vefa,felek bi-rahm,devran bi-sükun; dert çok, derman yok, düsman kavi, talih zebun`` (idi).
Basra harap olacak,
Gidecek Bağdat da kalmayacak (idi).
NOT:
Okur eğer semboller olağandan gizli olmuş diyecek olursa,
Derim ki:
Öyle bir zaman ki
Herkesin elinde balta
Herkes öfkeli
Ve
Viran olası hanede evlad ü iyal var