aşk buralı değil
......bir şairi en çok kelimeler öldürür/........
a.
burası sürgün sevgili
burası ateş
kanayan bir gelincik taşıyorum içimde
yüzün ki
mektupların som sayfasında hüzün
konuşursam
canı acıyacak bu sürgün ateşinin
bak kopuyor ipliği ağır ağır yağmurun
dudakların çatlayacak bu seste
ıslak geceler aydınlıktır hep
sokak lambaları kandırılıyor
ağlama/sana
şarkılardan geçiyorsam alelacele
ömür boyu aşk yeter mi gülizbe
gözyaşında büyütülen sevgiler
çocukların dilinde bir oyundur sadece
sende kıyamet koparan bir tılsım mıdır
söyle
b.
yusufun semasını gören mi vardı
kuyunun kalbinde acıyla yanan
anahtar ve açık kalan kapılar
güz kokusu damlıyor patikalardan
anahtarın ne önemi var kapanınca kapılar
zülfün söze düştüğü andı
güvercinin kayboluşu semada
yarını görülmez delişmen sevdaların
bir yağmura yenik düşen sevinçler
bırakıp gitmeyi istediğin zamandı
geride kalan iki yalnız şiirden
okunup çoğaldım dur(ul) dukça içimde
penceredeki rüzgâr anlatıyorken seni
söndü birden ışıklar
gören gözüyle kalbimin
bir sen vardın sevgili
bir de dolunay
c.
sen ve ben
acının denizinde sürgüne ateş miyiz
hem titrek hem kırılgan
yolun sonu bir kumsala varınca
eylül dediler sararan rengine yaprakların
bir yanımı ele verdi sonbahar
haberini melekler mi getirir
iç ısıtan yanık uçlu mendilin
eriyip dökülen kelimeler seninse
bir gelincik tarlasına benzeyen gülüşü gizem
bırak da öpeyim yalnızlığını
bir şiir sadece kelimeleri sever
kalbimi zamansız ıslatır sözün
adını yıldızlarla yazıyorum geceye
bir dolunay kuşu ikide bir siliyor kanatlarıyla
utanıyorum kaçamak düşlerimden
her ayrılık batık bir efsanedir
alıp götüren
senin vardığın yasak kentlere
kaybolan düşler midir
en acı sözlerle şakağından vurulan
sabır yakasındaki aşkı der/ince
elbette sonu vardır yolların
d.
hüma kuşu
/kanadında benek var/
alnımda rüzgârı kalmış dağların
bir çoban kavalını toprağa saklar
nedeni bilinmez kuruyan ırmakların
bir ince ateşten yükselen saçlarından
yanık buğday taneleri dökülür avucuma
beklerim ki ellerin üşüsün saçlarında
derin bir sürgünden iz kalan akşamında
unutulmuş yüreğindir
dokunduğum her çiçek
seni görmek için yanan kelebeklerdir
hasretin sokağında baygın düşmezdi sevda
peşinden gölgen gibi yürüseydim
delice
e.
sebepsiz bekleyişler yıldızları söndürür
kıpkırmızı bir sürgünsün sen
bense beyaz bir ateş
yalnızlığın yetmiyor aşkını unutmaya
gözlerine gömülmeyi ne çok isterdim
şimdi benzi solgun bir gül gibi
ne işe yarıyorum
saltanatına boyun eğmekten başka
gülün izbesine takıldı ruhum
sımsıcak bir tebessüm geçti dudaklarımdan
konuştukça artıyor suskunluğum gülizbe
sana söylenmedik sözler bırakıyorum
tut ellerinden başlayan hikayenin
aşk buralı değil
sevgili
buralı değil
yedi iklim dergisi sayı 163'te yayınlanmıştır...