Hasıraltı Çocuklar (12)
Döndü madalyon bir başka yüze
Yolculuk var bilinmeyene
Neşeyle yatakhane binasına doğru yürüyorlar, bir yandan da aralarında şakalaşıyorlardı. Böylelikle Ayselin hem sevincini paylaşıyor, hem de üzüntüsünü unutturmaya çalışıyorlardı ona. Hava serinlemiş, denizden esen rüzgar içlerine işler olmuştu artık.
Poşeti bırakırken kabanlarımızı da alalım. Böyle giderse birazdan donarız soğuktan yoksa.
Aman aman, hasta filan olmayalım bir de. O revire düşmektense on kat giyinmeyi tercih ederim valla.
Beş altı dakika sonra kapıya varmışlardı ki o da ne? Bina kapalı, üstelik de içeri girişler yasaklanmıştı geceye kadar. Kapıdaki nöbetçinin aldığı emir kesindi ve hiçbir esneklik payı yoktu. Tam geri dönüyorlardı ki ilk günkü utangaçlığını yenmiş olan Zeynep, son sınıf öğrencisi nöbetçiye birkaç adım daha yaklaştı.
Sadece şu poşeti bırakıp çıkacağız. Hem çok üşüdük, kabanlarımızı da alacaktık.
Olmaz! Yasak dedim anlamıyor musun?
Onu anladık canım ablam da
Bir de sen bizi anlasan ne iyi olurdu.
Hadi uzatmayın, Ayşe Hanım buralarda zaten. O gelmeden gidin bir an önce.
Çaresiz, ayrılmak zorunda kaldılar oradan. En iyisi, poşeti sınıfa gizlemekti geceye kadar. Hep birlikte ana binaya girdiler ve koşarak merdivenleri çıkmaya başladılar. Birinci katın merdivenini bitiriyorlardı ki Kevser ve grubunun görünmesiyle neşeleri bir anda söndü. Daha ağır adımlarla ve sessizce çıkmaya başladılar bu kez. Bir tatsızlık olmasın diye ellerinden geleni yapıyorlardı. Kevser ise sorun çıkarmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu belli ki. Geçerken kızlara birer omuz atıp sinsice gülümsediler. Hatice bir an duraksıyordu ki Ayselin onu çekmesi üzerine vazgeçti. Kevser tarafının ise kolay vazgeçmeye niyetleri yoktu.
Ne o! Bir selam vermeden geçiyorsunuz, ayıp değil mi? Bakıyorum da büyümüşsünüz bir ayda. Bizi bile saymaz oldunuz artık.
Daha fazla dayanamadı Hatice ve o sinirle bir adım öne çıkıp bağırmaya başladı var gücüyle:
Siz ne yüzsüz insanlarsınız böyle! Hem sataşıyorsun, hem de utanmadan selam soruyorsun.
Bana bak, dilin fazla uzamış senin. Unuttun galiba ağladığın günleri. Yoksa, Aytene mi güveniyorsun civciv?
Sıkıysa gel de gör kime güvendiğimi. Yeter ya! Sizle mi uğraşacağız Allahın her günü? Yürü git işine!
Senin ben
Kıyamet kopmuştu işte. Kevser bir hışımla Haticenin yakasına yapıştığı gibi duvara savurdu onu. Yetmedi, hemen üstüne doğru yürüyüp saçından tutuyordu ki Hatice ani bir atakla iki kolunu da kavrayıp ileri doğru fırlattı Kevseri. Arkasında merdiven olduğunu düşünmesine fırsat kalmadan basamaklardan aşağı yuvarlanmaya başladı. Arkadaşları neler olduğunu anlayamadan bir kat aşağıda, yerde yatıyordu Kevser.
Buna seyirci kalamazlardı. Dördü birden Haticenin üstüne doğru gidiyorlardı ki Aysel ve diğerleri araya girdi hemen. Bir ayda onlar da epey hesap biriktirmişlerdi kafalarında. Hepsi de gözü dönmüş şekilde bütün okulun kabusu olan dört kıza bakıyordu. Üstelik sayıca kıyaslanamayacak kadar üstündüler. Küçük bir kımıldama bekliyorlardı kendilerine doğru. Bir şey yapsalar ve saldırabilsek diye gözlüyorlardı sabırla. Hevesleri, aşağıda yatan Kevserin inlemesiyle noktalandı.
Dört arkadaş, kavgayı yarıda bırakıp onun yanına indiler ve durumunu kontrol ettiler aceleyle. Kolları ve yüzü çizik içindeydi. Konuşamıyor, yalnızca inlemeleriyle anlatabiliyordu acısının büyüklüğünü. Çare yoktu, her türlü cezayı göze alıp revire götürmeleri gerekliydi onu, ama revire gidebilmek için üst kata çıkmaları gerekliydi ve merdivenin başında bekliyordu diğerleri. Yıllardır ilk kez çaresizlik içindeydiler. Haticenin uyarısıyla hem şaşkına döndüler, hem sevindiler, hem de sinirlendiler bu duruma.
Yolu açın, yardım edelim.
İçlerinden birkaçı onların yanına indi yardım etmek üzere, fakat kesin ve sert bir ifadeyle reddedildiler. Bunun üzerine, yalnızca yol vermekle yetindi onlar da.
Dikkatlice birer tarafından Kevseri tutup merdivenlerden çıkmaya başladılar. Her an bir şey olacak tedirginliğiyle koridoru yarıladılar. Hatice şimdiden pişman olmuş, içten içe üzülüyordu Kevserin durumuna. Hep birlikte, onlar gözden kaybolduktan sonra, sınıfa çıktılar. Poşeti Ayselin sırasına gizleyip tek söz etmeden bahçeye çıktılar yine. Hepsinin de yüzünden düşen bin parçaydı ve az önceki neşeli hallerinden eser yoktu. Sessizliği bozan Aysel oldu:
Üzülme Hatice, önemli bir şeyi yoktu zaten.
Bunu fırsat bilen diğerleri de lafa atıldılar bir bir:
Evet, bence de
Biraz abarttılar yani!
Sorma! Hem suçlular, hem de güçlüler. İyi valla!
İyi yaptın Hatice, helal olsun sana!
Bu sözler Haticeyi nedense rahatlatmıyor, aksine daha da büyüyordu içindeki huzursuzluk. Kevsere bir şey olmaması için dua ediyordu. Bu konuyu, daha da dallanıp budaklanmadan, sonlandırmalıydı bir şekilde.
Hayır kızlar hiç de iyi yapmadım. O kadar ileri itmemeliydim onu. Ne olursa olsun, kendimi kontrol etmeli ve bu olanlara izin vermemeliydim. Lütfen, bu konuyu kapatalım ve Kevserin bir an önce iyileşmesini dileyelim.
...................(devam edecek...)